iran sineması – dertli sözlük
majid majidi, muhsin makhmalbaf ve abbas kiyarüstemi gibi usta yönetmenleriyle dünyanın en iyi sinemalarından biri.
(b: insana dair) bir sinemadır.
halk gibi sinemadır. oyuncular hergün karşılaştığınız insanlar gibidirler.
hollywoodun yalanı, büyülü dünyası, yakışıklı ve güçlü erkekleri, bedenleri ön planda olan kadınları yoktur.
yusuf kaplan'ın 'türkiye-iran-mısır paktı-1: islâm düşüncesi olarak iran sineması' başlıklı yazısından:

.....
fakat hâkim küresel seküler-kapitalist paradigmaya meydan okuma potansiyeli ve dinamikleri sadece islâm dünyasında mevcut: özellikle de türkiye, iran ve mısır'da. burada iran'ı ulus-devlet de olsa kısmen dışta tutuyorum: iran, diğer iki ülkeye göre kendi kaderini kendi ellerine almış, kendine bir yol, rota ve iddia belirlemiş durumda ve tarihî tecrübesiyle bir sürekliliği ifade ediyor bu yolculuğu.

iranlıların sinemada devrim yapmalarını sağlayan şey işte bu süreklilik dinamiğidir. marksist kökenli sinemacılar bile, i̇ran'ın güçlü felsefe, sanat, hikmet geleneğini eksene alarak film yapıyorlar ve ortaya i̇slâm düşüncesinin, sanatının, hayatının film diliyle yeniden-söze döküldüğü, yeniden-ifadesini bulduğu -kelimenin tam anlamıyla- i̇slâmî bir film dili çıkıyor.

bu film dili, i̇slâm düşüncesinin yaşadığı sorunların hem neler olduğunu, hem de nasıl çözümlenebileceğini gösteren ''sıçrama''nın ipuçlarını gösteren son derece özgün bir dil.

''çağdaş i̇slâm düşüncesi'' diye bir şeyden sözederiz ama böyle bir düşüncenin varlığından sözetmek ne kadar mümkün, tartışılabilir bu.

ama -kiyarüstemi gibi marksist kökenli yönetmenler de dâhil- i̇ran filmlerinin, i̇slâm düşüncesinin, estetiğinin film diliyle imajinatif bir şekilde nasıl yeniden-üretilebileceğinin çarpıcı ipuçlarını taşıdığını görüyoruz: teşbih-tenzih spektrumunda, izleyici, yönetmen ve oyuncuyu aynı yerde buluşturan, üçünün de sadece bir keşf çabası değil, aynı zamanda çift yönlü işleyen bir mükâşefe çabası içinde olmalarını sağlayan, böylelikle sinema üzerinden gerçekliğin / hakikatin hem epistemolojik / ilme'l-yakîn, hem fenomenolojik / ayne'l-yakîn, hem de ontolojik / hakk'al-yakîn boyutlarını yani aklı, gözü ve kalbi aynı anda harekete geçiren tek sinemadır, değil yalnızca; tek söz, düşünce ve eylem alanıdır i̇ran sineması.

i̇ran sineması, işte burada sadece sinemada değil, düşüncede de yaşadığımız tıkanmayı nasıl aşabileceğimizi enfes bir şekilde gösteriyor bize: i̇yi de kim görüyor bunu? dinin ideolojikleştirilerek sekülerleştiren ve ideolojiyi putlaştıran bir kafa bunu göremez elbette.
entrika, ihanet, yalan-dolan, ihtiras, lüks gibi kavramların bulaşmadığı nadide sinemalardan.

filmlerdeki bazı davranış ve diyaloglarsa bazen bana ilginç geliyor.
misal; x şehrinde konuştuğun bir çocuk y şehrine kadar senin peşinden koşarak geliyor. evinin avlusunda bekliyor. sen eve girip geri çıkıyorsun sonra çocuğun yanından geçip gidiyorsun. biz de olsa çocuğum senin burada ne işin var, tek başına nasıl geldin onca yolu, anan baban nerede diye bir sorarlar. ama onlar sormuyor.
veya çocuk sesleniyor sesleniyor bi 'efendim evladım' diyen çıkmıyor. çocuğu mu umursamıyorlar, duymuyorlar mı anlamıyorum.

ama yinede muhteva ve anlatılmak istenen hep güzel.
kendisinde en sevdiğim şey "tanrı bakış açısı"dır.
yani filmde her zaman tanrının onları gördüğünü bilerek hareket ediyorlar. avrupa filmlerindeki gibi, kahraman tek kalınca (tabiri caiz ise) her haltı yemiyor.
mesela bir ayrılık filmi en başarılı filmlerindendir ve orada bayan başörtüsünü değiştireceği zaman eskisini çıkarmadan önce yenisini takar ve saçları görünmeden eskisini başından çıkartır. çok küçük ama çok önemli bir ayrıntı. (*)
en baba adamı mecid mecidi'dir.tüm zamanların en'lerini çekmeyi başarmıştır.şimdilerde ismini son çektiği filmiyle duyuyor izlemek için sabırsızlıkla bekliyoruz.
iran sineması hakkında kitaplar okumuş ve ciddi araştırmalar yapmış biri olarak;

-iran sineması doğrudan devletin katkısıyla ve yaptırımlarıyla 'olmuş' bir sinemadır. fakat burda bahsedilen devlet günümüz yönetimi değil, humeyni'nin ta kendisidir. amerika ve ahlaksız batı filmleri yasaklanmış, kültür ve irşad bakanlığına bağlı bir sinema okulu kurulmuş ve yönetmenler yetiştirmişler. fakat o yönetmenlerin birçoğu günümüz yönetimine muhalif.

-iran sineması 90'lı yıllardaki üstdüzey seviyeden sonra şimdilerde 'rejimi eleştir ödül kap, batılılara doğudaki yoksulluğu göster, doğu romantizmi yap ödül kap' yarışına dönmüş durumda, (fakat yetişmiş bazı yönetmenlerin varlığı sebebiyle halen iyi eserler de üretebilmektedir.)

-günümüz yönetimiyle sinemacılarının aynı dili konuşmadığını anlamak için birkaç 'yeni' filmi seyretmeniz kafi.

- iran sineması iran siyaseti hakkında iyi şeyler düşündürtmez. son yıllarda tutuklanan sinemacılar, yasaklanan filmler yüzünden hem yönetmenler artık yurtdışında çalışmaya başladılar hem de iran bu tavrı yüzünden epey imaj kaybetti.

iran sineması mecidi ve kiyarüstemi'den sonra yeniden tartışılabilir ama bu iki isim yaşadıkça kendisinden söz ettirmeye devam eder. 2. maddede eleştirdiğimiz kitle bunların dışındadır.