dertli itiraf – dertli sözlük
çok seviyorum ama haberi yok. ben bana özel davranıyor sanırken meğer o herkese aynıymış. i̇çimdeki toz kadar umut zerresi de oturdu ağlıyor.
pek muhterem başkanımı çok ama çok seviyorum. sırf biraz daha olsun vakit geçirebilmek için şehir değiştirdim. beni aradığında ne üzüntüm varsa o an geçiyor. ne var ki kendisi beni -allahu a'lem- diğer arkadaşlardan pek farklı görmüyor. bir de ne zaman görüşsek sanki konuştuklarımla onu bunaltıyorum. kendisi hiçbir şey anlatmadığı için pişman oluyorum. kaç gün görüşmeyelim de rahat etsin diyorum ama fırsatını bulunca peşinden koşuyorum. allah senden razı olsun güzel insan. hayatın ve ölümün sırat-ı mustakim üzere olsun inşaallah...
bilmiyorum nasıl tarif etsem bu mutluluğu. uzuncadır başlamayı istediğim ama tereddüt edip ertelediğim bir şey vardı. bugün hamd ederek başlamak için ilk adımı attım. süreç biraz zorlu olacak ama kelamullah ile artık çok daha içl dışlı olacağım.bu lezzet tüm uykulara bedel. çok sevdiğiniz bir şeyi kaybedersiniz ve allah hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkarır ya öyle büyük bir mutluluk yaşıyorum.
korkak insanlardan,klavyenin başında sağlam müslümanı oynayıp ahkam kesen er meydanında bukalemun gibi renk değiştirenlerden nefret ediyorum.
anneannemin hep söylediği bir söz vardı. demir kapı ağaç kapıya bir gün muhtaç olur. kadın artık nasıl dertli söylediyse allah demir gibi soğuk, buz dedemi anneanneme muhtaç etti. insanın iddiası neyeyse imtihanı ona olur.
birçok sözlükte yazarlık yaptım. ilk gençliğimde yaşadığım hemen her buhranda rahatlamanın yolunu yazmada buldum. bir nevi günah çıkarma etkisi vardı üzerimde. bir de müslümanların kardeşliği düşüncesi bende tam anlamıyla yer etmiş, insanların dertlerini kendi derdim olarak görüyor ve insanlardan da bu nevi bir tutum bekliyordum. birçok kişiden tavsiyeler istiyor, kısacası ilgi bekliyordum. tabii bu sadece basit ve genel tavsiyeler olarak kaldı. bir adım ötesini umursayan çıkmadı.şimdi üzerine düşündüğüm ve bir türlü anlamadığım mevzuya gelelim. belki yıllar süren psikolojik rahatsızlıklar, atlatılamamış çocukluk travmaları vs. şeylerin etkisiyle zayıf olan sosyal hayatım tepetaklak olmuştu. ne derslere gidip geliyordum ne kimseyle konuşuyordum. aylarca evde karantina hayatı... yazdığım dönemde benimle benzer şeyler yazanlar vardı. türlü hastalıklar, depresyonlar, intiharla ilgili tanımlar...bugün baktığımda ben kendimi birçok iyi imkandan mahrum etmişim, okulu zor bitirmişim ve iş hayatında başarı elde edememişler kadrosuna dahil olmuşum. son bir yılda inen rahmet yağmurları istisna... o benzer şeyleri yazıp çizenlerin ciddi bir kısmı okullarını zamanında bitirdi, kimisi evlendi, kimisi yurtdışına çıktı vs...aklıma iki durum geliyor. ya ben çok zayıftım ki onların atlatabildiği sıkıntıları atlatamadım. yahut onların çoğu bunları yazarken tam anlamıyla o duygu durumu yaşamıyordu ve bundan belki de haz alıyordu. geçmiş zamanı bu minval üzere değerlendirdiğimde kendimi çaresiz ve salakça hareket eden biri olarak görüyorum. bugün farkına varmak beni nereye götürür, bilemiyorum.
öyle değişmişim ki, hayat çok garip. bu kadar değişeceğimi tahmin etmeden değişmişim. değişmeyeceğim diye kendime söz vererek değişmişim. fikirlerim, elim yüzüm, alnımdaki çizgiler, bakış açım, hayatım, her şeyim değişmiş. şimdiki aklım olsa... aklımı bi kenara çoktan koyarmışım. bu iş akıl işi değilmiş.
madem bahis şiirden açıldı. yahya kemal'in, kadir mısıroğlu'nun, mehmet akif'in şiirlerini akşamdan kağıda yazıp otobüste kampüse giderken ezberlerdim bir vakit. şimdi ise elime kitap dokunmuyor. şimdilerde tek okuduğum sensin sözlük efendi birde datasheetler.
sesim güzel olmamasına rağmen çok güzel şiir okuyorum. bi' ara ev arkadaşlarımla kahvaltı yaparken şiir dinlerdik. bazen kendi kaydımı açmama rağmen fark etmiyorlardı. birkaç kişinin de ağlamasına vesile olmuştum. zannımca bu biraz müzik kulağıyla ve vurgularla alakalı. yani galiba.
şiir okuyamıyorum.birisi konuşma içerisinde iki mısra söyleyince çok havalı geliyor, yüreğe dokunuyor vay be ne güzel demiş şair diyorum.gaza gelip gidip bi şiir kitabı alıyorum aynı şiiri okuyorum hiç bir mana ifade etmiyor.dışımdan okuyorum belki duyunca değişir diye, yok değişmiyor.doğru şairi mi bulamıyorum doğru şekilde mi okumuyorum bilmiyorum.ya da sevmek zorunda değilim belki de.bilmiyorumbelki lise 1. sınıfta şiiri doğru okuyum diye ismet özel'in şiir okuma kılavuzu kitabını okumakla hata ettim bilmiyorum. kılavuzunu bile anlamadığım şeyin kendini nasıl anlayım mı diye mi algıladı bilincim acaba?-tanımı yazarken hatırladığım şiir okuma kılavuzu'nu tekrar okumaya karar vererek yazıma son veriyorum-(bkz:bir iç muhasebe aracı olarak dertli sözlük)
küçükken birçok şeyi yanlış anlamışım. düzeltmeye zahmet eden de olmayınca yıllar geçmiş. birkaç misal vereyim: duvar saatindeki akrebin yelkovanın değmesiyle ilerlediği, buluğ çağının aslında "blue çağı" olduğu ve mavinin gençliği temsil ettiği, tekbirin "tek ve bir" kelimelerinden oluştuğu...