türkçeden arapça ve farsça kökenli kelimelerin çıkarılması – dertli sözlük
etki tepki yasası gereği; bu zorbalık ve uydurma kelimeler takviyesi islami camia'da türkçe kökenli kelimelere karşı anlamsız bir önyargı oluşturmuş.
fakat bu da yanlış.
tamam olanak, kent, yanıt gibi cumhuriyet döneminde uydurulan kelimeleri kullanmayalım fakat türkçe kökenli kelimelerin tamamını da kerih görmeyelim.

(bkz:[entry]408170[/entry])
bu nasıl bir cinayetse atılıpta yerine uydurulmuş; daha sonra edebiyata girmiş, toplum tarafından kabul görmüş yaşayan kelimeleri atmak istemekte aynı cinayete teşebbüs etmektir.
bizi dilsiz bırakacak bir projedir. her dile başka dillerden kelimeler geçer ve o dile malolur, doğal süreçtir. ki müslüman ve yüzyıllarca beraberce yaşamış 3 toplum olarak arapça ve farsça ile kelimeleri paylaşımız normal ve hatta gerekli bir süreçtir. aksini iddia edenler gülünç ifadeleri kullanmaya ve kendini tamamiyle ifade edememeye mahkumdür.
divan edebiyatı dönemi eserlerinden pek bir şey anlamıyor olmamıza bakılırsa bir hayli başarılı olunmuş çalışmadır.
türk dili en can alıcı darbeyi arap ve fars dillerinden aldığı halde bu uygulama dini çevreler tarafından sürekli eleştirilir.bu sorunun temelinde arap dilinin ve alfabesinin kutsal kabul edilmesi yatıyor.türk diline uzun vadede fayda sağlayacak olsa bile işin içinde arap dili oldumu akan sular duruyor.her ortamda türk kültür ve geleneğinin batı kültürünün etkisiyle yozlaşmasından dert yanan kişiler iş arap kültürünün türk kültürüne verdiği zararlara,arap dilinin türk diline verdiği zararlara gelince bu durumu bir zenginlik olarak addediyorlar.i̇ngilizce bir kelime türkceye karıştığı zaman gösterilen tepkilerin zerresi arap dilinin türk diline verdiği zarara karşı gösterilmez.zaten ortada türk dili diye bir şey kalmamışken kalkıp da türkceye sahip çıkmak adı altında türk dilini kurtarmak için yapılan bir çalışmayı körü körüne karalamak gerçekten çok garip.
geriye pek birşey kalmaması durumudur. kalan uyduruk kelimelerle mi dilimizi koruyacağız? ya da atalarımızın kullandıkları kelimeleri dilimizden çıkararak yapmaya çalıştığımız şeyin amacı ne? diye sorarlar adama...
sözüm ona evrensel dillerin sahibi kocaman devletler, çağa aykırı (*) dillerden aldığı kelimeleri yalnızca maskelemek suretiyle kendi diline uydurup bizlere kıvançla (*) sunar iken; bizim zaten içinde olduğumuz çağı yakalamak hülyasıyla bir vakitler peşinden koştuğumuz serap... (*)
her idare kadrosu ve diktatör, kendisinden akıllıca bir iz taşısın mantığı ile dilimize birer kez tacizde bulunmuştur. doğrudan bir müdhalalesi olmamışsa da, popülerleştirdiği avrupai kelimlerle bunu başarmıştır.
farsça ve arapça'dan dilimize giren kelimeler diye kestirip atanları bazen ıslak sopa ile dövesim geliyor. çünkü bu insanlar "osmanlı türkçesi" denen bir dilden haberdar değillerdir. bu dil sadece bir devletin değil, müslüman coğrafyaların ortak dili halini almıştır bir dönem. dönem dediysek, az değil 600 yıl. "halk cahil kaldı" naralarıyla latince harflerin güzelliğinden bahsediliyor. aslında cehalet noktası halkın okuyamaması değildi. kızgın olunması gereken nokta, 600 yıl boyunca bi kaç eser dışında düz yazı mantığına önem verilmeyip, aruz vezni denen illet ile algı zorluğu yaşatan manzum eserlerin verilmesiydi. neydi bunlar ; kaside,gazel,mesnevi,rubai vs vs. oysa aynı dili kullanarak hem ilim ve sanat alanında güzel zihniyetler ortaya konsaydı, şu an ilk edebiyat örneklerimizi kopyaladığımız fransız edebiyatı bizi taklit ediyor olurdu. şu an yoğunluğum olmasa ve biraz kafam rahat olsaydı buna dair onlarca sayfalık bir yazı yazabilirdim ama özetleme mecburiyetim doğdu.

özet ile;
osmanlı dili farsça ve arapça'dan toplama harflerle yapılmıştır bu doğru ama eser içeriğinde farsi ve arap edebiyatçılar bize gıpta ile bakmışlardır. çünkü bizde kanuni sultan süleyman (*) gibi cihan padişahı bile divan edebiyatına en çok şiir eser kazandıran şairlerden anılmıştır. yavuz sultan selim, fatih sultan mehmed han gibi çağlara isim vermiş padişahlar edebiyat eserleri üretmişlerdir. benim hesapladığım neden çok basit. osmanlı dili harfleri ve ithal ettiği kelimeleri ile islam dili halini aldığı için, bir osmanlı vatandaşının dini açısından da bilgi sahibi olması işten bile değildi. kuran'-ı kerîm'e picasso eseri gibi değil de, öğüt kitabı gibi bakabiliyordu.

latince o kadar övülmüş ve zihne kusursuz bir sembol dizimi olarak işlenmiştir ki, harf devrimi ile halkın bir gecede cahilleştirilmesi örtbas edilip, aydınlanma devri olarak anılmıştır. hemen fransız ve alman felsefe eserleri, materyalist görüş baskıları başlamıştır. yani zaten yeterince gerisinde kaldığımız rönesans hamlelerini geçecek bir adım yerine, onun taklidi olmayı tercih etmişizdir.

ben olsam ne yapardım?
avrupa'nın fransız ağırlıklı eserlerini ben de çevirip okutmak isterdim ama bu tür eserlerin örnek teşkil etmesi, taklit ürünü olmasını engellerdim. dilim yine osmanlıca olurdu. bu mümkün mü?
mümkün.
bunu yapan insanlar gerçekten şu an bizlerin sahip olduğu elektronik ve güncel kitaplıklara sahip olmayan insanlar.
namık kemal, ziya paşa, şinasi,recaizade mahmut ekrem,samipaşazade sezai, ahmet mithat... bu liste uzar gider. o latinceyi zorla şırıngalayan ve bugün hala ruhu varolan topluluk, bu insanların meyvelerini yedi. çünkü onlar bahsettiğimiz avrupai eserleri ilk veren insanlar ve osmanlıca başarmışlardır bunu.
hem de "lisan-ı avam üzre!"(şinasi'nin ilk sadeleştirilmiş türkçe eserinde geçer. "halkın anlayacağı dilde yazılmıştır" manasnı taşır.)
koskoca bir toplumu tek kalıba sokma projesinin önemli ayaklarından bir tanesidir. bu proje zamanla geliştirilerek aslında tüm dillerin türkçe'den türediği iddiasını gündeme getirmiş hatta bunu ispatlayabilmek için saçma bir teori olan güneş dil teorisi ortaya atılmıştır. 1938 de bu teori ile ilgili söylenmiş meşhur da bir söz vardır:"güneş öldükten sonra teorisi nasıl hayatta kalır?". güneş dil teorisi ideolojik takıntının son noktasıdır.
(bkz:güneş dil teorisi)