platonik aşk – dertli sözlük
karşılıklı olanına cesaret edemeyenlerin tutunduğu bir daldır. zira karşılıklı aşkta bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamak ihtimal dahilindeyken platonik aşkta böyle bir durum söz konusu değildir. o yüzden bazılarının bilinçli olarak tercih ettiği bir şeydir.
bir zamanlar yaptığım şu tespiti hatırlatan aşk:o gözde çocukların hep o kızları seçmesi ne tuhaf. her zaman böyle olur. o fakir ama onurlu kız bir köşede yalnızlığına terk edilir. o gözde çocuklar hep o çok laklak eden canlı kızlara sevdalanır. canlı kız ve gözde çocuğun birlikte gidişini kayan bir yıldız misali izler onurlu kız. tam böyle de olmayabilir. ama trene binen değil trenin arkasından bakan olur her zaman. hep bir gidiş vardır. hep bir bakakalma. ama o canlı kız hiçbir zaman, bir şiir yazmayacaktır çocuk için. şiiri ancak o çekingen kız çekingen ama hiçbir zaman tercih edilmeyen o kız yazar. belki de tam da şunun için: trenin arkasından baktığı için.canlı kız gözde çocuğun ağlayarak yazdığı mektubu oda arkadaşlarıyla kahkaha içinde okur. bu kadar kısıtlı bir zaman içinde tükenir her şey. bunu da bi filmde görmemiştim ama bir yerde okumuştum. ama bu bir şeyi değiştirmez. o gözde çocuklar hep o kızlara sevdalanır.
leyla'nın mecnun'dan habersiz, mecnun'un ise leyla'nın aşkından çöllere düştüğü aşk. mecnun leyla'yı aşacak. aştığı anda hakka kavuşacak. başka yolu yok. aşk ya deli eder, ya veli.
dünya ile aramızda yaşanan duygusal ilişki. biz dünyayı seviyoruz da onun bizi takdığını hiç sanmıyorum.
dervişin biri, bir sabah gündoğumuyla birlikte hava almak üzre dergahın bahçesine çıkmış.etrafı güneşi ve sabahı seyrederken, komşu evin kapısından birinin dışarı çıkmakta olduğunu görmüş.sabahın verdiği enerji ki, azıcık gaflete de sebep olmuş, dikkatini gözünün gördüğü hareketliliğe yoğunlaştırmış.fakat o da ne, komşu evden çıkan kişi bir cinsi latif imiş ve dervişin aklını başından almış.derviş o eski derviş olmamış bir daha.her sabah, her akşam, her an bahçeye çıkıyor, ol hanım ablayı bekliyor ve göz gördüğü anda gözünü yukarı dikip 'hay kurban olduğum allah.. tamam ölüm hak amma sen bu cana nasıl kıyacaksın ki?' diyor imiş.hep böyle, her gün böyle.gel zaman git zaman aynı devran..dergahın şeyh efendisi durumu farketmiş.dervişi huzuruna çağırmış.gel evlat demiş. sana seyyah verdik.(parantez: seyyah vermek bir eğitim metodu. seyyah verilen derviş dağ tepe dolaşır. dünyadan sosyal hayattan uzaklaşarak tefekkür eder. bu metodun bazı da kuralları var. mesela derviş dinlenmek istiyorsa ancak bir dergaha sığınabilir ve oradan da dergah şeyhinin müsadesi olmadan da ayrılamıyormuş. işbu sebep, seyyah verilen dervişler memleketlerine uzuuun seneler sonra dönebiliyorlarmış)bizim derviş de almış çıkınını, çıkmış yola.günler haftalar aylar ve hatta yıllar geçmiş. derviş nice yollar geçmiş.günü gelmiş, dergahına dönmüş.tam bahçe kapısından içeri girecekken, aklına bir sabah vakti bahçeye çıktığı o an gelmiş.dönmüş geri, o sabah aralanan kapının önüne varmış.cesaretle, kapıyı çalmış.tak tak tak.küçük bir çocuk kapıyı açmış.derviş durumu ifade ile ol cinsi latifi tarif edip, nerdedir burda mıdır acep diye sormuş.çocuk 'anneee' diyerek içeri koşmuş.hanım abla gelmiş, buyrun ne vardı demiş.demiş ama... nerde.. yıllar önceki halinden de eser kalmamış ki.değişmiş.dervişi çılgın bir cezbeye sürükleyen o çekici güzellik gitmiş, yitmiş.derviş, yok bir şey demiş, dönmüş geri.gözünü tekrar yukarı dikmiş.hay kurban olduğum allah. demek ki önce bu hale getiriyorsun, sonra canını alıyorsun.
bir hadise var kimse bilmiyor diye başlar sır değildir dostlarina söylersin onlar da günün sonunda seni satar yeter çektiğin ben gidip söylerim der kafan atar söylersen seni de onu da silerim dersin çeker gidersin. aslında sevmeyi sevmektir.