dertli günlük – dertli sözlük
ve aralarında şöyle bir diyalog geçti(aslında bütün diyaloglar raskolnikov ile vicdanı arasındaydı.ondan başka kimseyle konuşmak istemiyordu.kimseyi yanına almıyordu) :

sayın rodyan ramanoviç raskolnikov ben..
-bekle biraz.sen kimsin ? niye ve nasıl geldin buraya ?
efendim ben postacıyım. beni vicdanınız gönderdi. bu mektubu size getirmemi istedi. bu mektup yeğeni tarafından bayan ?’a yazılmış.baltayla öldürdükten biraz sonra telaşlanmanıza sebep olan ve ölümünden kendinizi soyutlayıp sorumlu tutmadığınız ve aslında ölümüne hakkınız olduğunu düşündüğünüz kadına yazılan mektup..
-nerede buldun onu ?
boynunu baltayla vurduğunuz zaman elbisesinin cebinde.elinde sımsıkı tutuyordu..
-demek ki ölünün parmaklarını açtın.i̇çine sırlarını gömdüğü en kıymetli mahfazasını çaldın.bir ölüyü soydun.polise de beni sen şikayet ettin.ama ben nasıl oldu da seni fark etmedim ? ben fark edemediysem kapıcı ve yanındaki adam ile orada inceleme yapan polisler nasıl fark edemedi bunu ?
halbuki ben sizden inkar bekliyordum efendim.
-artık seni bir postacı diye küçümsemeyeceğim. çünkü herhangi bir mesleğe mensup en adi bir işçi bile senin kadar alçalamaz.bırak o mektubu ve hemen çık evimden.
bırakmayacağım ! herkesin malıdır o !
-o senin değil, benim değil, yalnızca o küçük kızın malıydı. o kız ki mektubuna yazdıklarını teyzesini öldürdüğümü bilmeden yazmıştı.
bugün çok duygulusunuz efendim.bir insanı baltayla öldürmenin sizi biraz yumuşatmış olabileceğinden korkuyorum.
-derhal bırak o mektubu ve çık evimden!
peki efendim.fakat birgün vicdanınız yanacak bu sözlerinizden

“sevgili teyzeciğim bayan ? ..

teyzeciğim sizi çok özlüyorum.diyebilirim ki sizi okulumdan daha çok seviyorum. şunu bilmelisiniz ki benim için bu hayatta iki değerli insan var : annem ve siz. öğretmenlerimden çok sizin öğrettiklerinizle büyüdüm ve bu bilgilerle yaşıyorum,büyüyorum,anlıyorum. burada benim gibi yalnızlık çeken birçok öğrenci olmasına rağmen onlar benim gibi özlem dolu mektuplar yazıp zarflarını gözyaşlarıyla yapıştırmıyorlar.beraber geçirdikleri güzel günlere katılmak istemiyorum. edebiyat öğretmenimizin tavsiye ettiği romanları okudukça yalnızlığım ve özlemim daha da artıyor. umarım bu özlem daha fazla sürmez.eğitimin önemini aşılamasaydınız eğer ve de maalesef param da yeterli olsaydı hiç beklemeden yanınıza gelirdim.beni teselli edeceğinizi umuyorum.sizleri kocaman ve sevgiyle öpüyorum.yazdıklarım ne kadar dokunaklı gelirse gelsin bu mektubu anneme okumanızı rica ediyorum.sevgilerle.”
nastenka

vicdanım mı yanacak ? şu anda her yerim yanıyor.vicdanım nasıl olmuş da kurtulmuş ?
bu ben miyim?
söyleyin bana ben kimim ?
şu sürata da bak.kasap dükkanlarında meşeden bir kütük üzerinde meşeden bir kütükle dövülmüş bayat bir et parçasına benziyor.
ya bu baş ? nasıl ezilmiş, nasıl hurda-harç olmuş ?
şu çizgilere de bak ne aciz ne şaşkın kıvrımlar içinde.
nasıl ağlamayı,nasıl boşalmayı arıyor da bulamıyor gözlerim.gazsız bir idare lambası halindeki ışığından ne de utanıyor !
ya şu kemikler..üşüyen bir çocuk gibi incecik bir deri yorganına muhtaç.nerede yorganı ?
bu ben miyim ?
kim getirdi beni bu hale. bu adamı ezmezler,süründürmezler,tımarhaneye kapamazlar da ne yaparlar ?
bu elbiseler benim değil mi ? kim giyindi benim kalıbımı ? kim giyindi benim kalıbımı da çıktı karşıma . söyle diyorum ben,bu ben kimim ?
anne : rodya! ne yapıyorsun ?
raskolnikov : hiç anne..
bütün bunlara dayanamayan raskolnikov acının doruğu olarak gördüğü faaliyeti yaptı: şiir yazdı.aslında şiir yazmak onun için kalemle ağlamaktı.ve ağlamak acının boşalmasıydı.ruha sinen karanlıkların maddeye dökülmesi gibi bir şey olsa gerek.bunu tam anlamıyla açıklayamıyorum.bunu açıklayabilmem için raskolnikov olmak gerek.yaşadıklarıyla,yazdıklarıyla,etiyle,butuyla,kemiğiyle,gözyaşlarıyla raskolnikov.anlıyor musunuz ? fakat benzer durumlar yaşayabilme ihtimalime dayanarak yani bir insan olduğum için bunları yazabilme , açıklayabilme imkanına sahip olabilirim.i̇şte raskolnikov’un yazdığı şiir:


azap tohumları saçtım çevreme,
ve çevremde hep ben bittim.
en pişman sürat çizildi çehreme
bakabilseydim eğer gülerdim..

bunları okurken bir türkü dinlemiş gibi hissediyorum kendimi.selim gibi intihar da etmiş değilim.raskolnikov gibi cinayette işlemedim.hüsrev gibi varlık sancısı da çekemedim.bütün bunlara rağmen yukarıdaki yazılanları okurken çok eskiden dinlemiş olduğum bir türküyü ilk dinlediğim zamanki gibi anımsadığım duygusuna kapılıyorum.kimin yazmış olduğundan emin değilim.
ben sadece kendimi, yalnız hissettiğim için okuyordum bunları.yalnızlığımı bir hastalığa benzetiyorum.hani insan ağır bir hastalığa yakalanır da yanıbaşında duran bir nesneye uzanamaz ya . öyle bir yalnızlık dolanıyor çevremde. en yakınımda duran bir muhabbet kaynağına uzanamıyorum.bu gece benim için refâkatçi olur musunuz ?