mustafa öztürk – dertli sözlük
düşünce özgürlüğü gibi suistimal anahtarlarıyla kalplerinin girilmedik odası kalmamış, hümanist sulta altında beyinlerinin bükülmedik kıvrımı kalmamış modernistlerin savundukça savundukları akademik kalabalıktan. şeytan kadar da alim değil ya oldu olacak iblise de ''ama''larla başlayan yazılı savunmalar hazırlayalım. fetönün beşiğinde ninni dinleyen zihniyetlere sert geliyor elbette tepkiler. i̇lmi cevap aşağıdadır.-- spoiler --yüce allah gerçekten hakaret etti mi? -bir tahlilmustafa öztürk denen müsteşrike göreعُتُلِّۭ بَعۡدَ ذَلِكَ زَنِیمٍayetinde geçen "zenîm" kelimesi 'piç' anlamına gelmektedir. dolayısıyla kendince, allah teâlâ bu ayette velîd b. el-muğîra'ya (haşa) "piç" diye hakaret etmiş. bununla, kur'ân-ı kerîm'in allah'ın kelâmı olamayacağını ispatlamak istemektedir. bu 'tefsiri' verdikten sonra bir de "ama tabii meâle öyle yazamazsınız. 'soysuz' yazacaksınız. aç. adres de vereyim. aç. ferrâ'nın 'meâni'l-kur'ân'ını aç, i̇bn-i kuteybe'yi aç, nereyi̇ açarsan aç. nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna 'zenîm' denir arapça'da. bu allah dili olabilir mi?“ diye iddia etmektedir.bi̇r bakalim gerçekten öyle mi̇? ferrâ (meâni'l-kur'ân):والزنيم: الملصق بالقوم، وليس منهم وهو: المدعى."zenîm: onlardan olmamasına rağmen bir kavme mulsak olan kişidir. o da kendilerinden biri olduğu kabul edilen kişidir (mudda’â).“i̇bn manzûr (lisânü’l-arab)المُلْصَقُ: هُوَ الرَّجُلُ الْمُقِيمُ فِي الْحَيِّ وَلَيْسَ مِنْهُمْ بِنَسَبٍmulsak: yerli halkın nesebinden olmamasına rağmen onların mahallesinde ikamet eden (yabancı)i̇bn kuteybe (tefsîr garîbi’l-kur’ân):الزنيم: الدعيzenîm: da’î açıklama: da’î (دعيّ) kelimesi 'çağırmak' anlamına gelen du’â kelimesinden gelir ve farklı manalar taşır. bu manaların müşterek noktası, "hakikate aykırı bir şekilde çağırılan/ nispet edilen kişi/şey“dir. kur’an’da 'evlatlık' için kullanılmaktadır. zira evlatlığa alınan çocuklar gerçek çocukları olmadığına rağmen bakıcı aileye nispet edilir."zenîm“ yukarıda ifade edildiği üzere kendilerinden olmamasına rağmen kendilerinden sayılmasından dolayı 'da’î' kavramın altında incelenmektedir. zeccâc (meâni'l-kur'ân):و”اَلزَّنِيمُ“، جاءَ في اللُّغَةِ أنَّهُ المُلْزَقُ في القَوْمِ، ولَيْسَ مِنهُمْ، قالَ حَسّانُ بْنُ ثابِتٍ الأنْصارِيُّ:وَأنْتَ زَنِيمٌ نِيطَ في آلِ هاشِمٍ ∗∗∗ كَما نِيطَ خَلْفَ الرّاكِبِ القَدَحُ الفَرْدُوَقِيلَ: إنَّ الزَّنِيمَ الَّذِي يُعْرَفُ بِالشَّرِّzenîm: kendilerinden olmamasına rağmen bir kavme takılan kişi.hassân b. sâbit el-ansârî (şiirinde) şunu söylemiş:"sen binicinin sırtına takılan tek su kavanozu gibi âl-i hâşime nispet edilen yabancısın“. ayrıca denildi ki: "zenîm“ kötülük ile bilinen kişidir.mustafa öztürk’ün verdiği (ve bizim nezdimizde de muteber olan) kaynaklara göre zenîm kelimesi şu anlamlara gelmektedir:1. دعيّ - أدعياءevlatlık, (hakikatine aykırı bir gruba/yere/kişiye nispet edilen)2. الملصق بالقومneseb bakımından bir kavimden olmamasına rağmen onların arasında (/gurbette) yaşayan kişi3. الذي يعرف بالشرّkötülük ile bilinen kişihiçbir kaynakta "nesebi bilinmeyen (piç)“ anlamı verilmemektedir.netice olarak, mustafa öztürk’ün ya arapçasının aşırı derecede yetersiz ya da kendisinin art niyetli bir yalancı olduğunu görmekteyiz.ayrıca bakalım verdiği kaynaklara göre "zenîm“ kelimesiyle eş anlamlı sözler kur’an ve sünnette nasıl kullanılmaktadır:ahzâb suresinde da’î (دعيّ) kelimesi şu siyakta geçmektedir:وَمَا جَعَلَ أَدۡعِیَاۤءَكُمۡ أَبۡنَاۤءَكُمۡۚ"yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır.“ diye buyurmaktadır.mustafa öztürk’ün iddia ettiği manaya göre bu ayet şu anlama gelmektedir (haşa):"yine piçlerinizi de öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır.“ "mulsak" (ملصق) kelimesi ise, ne bugün ne peygamber efendimiz ﷺ zamanında bir hakaretti. gayet normal bir şekilde kullanılırdı. buhârî'de geçen bir rivâyette sahâbeden olan "hâtib" şöyle söyler:«إِنِّي كُنْتُ امْرَأً مُلْصَقًا فِي قُرَيْشٍ ـ يَقُولُ كُنْتُ حَلِيفًا وَلَمْ أَكُنْ مِنْ أَنْفُسِهَا ـ وَكَانَ مَنْ مَعَكَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ مَنْ لَهُمْ قَرَابَاتٌ، يَحْمُونَ أَهْلِيهِمْ وَأَمْوَالَهُمْ، فَأَحْبَبْتُ إِذْ فَاتَنِي ذَلِكَ مِنَ النَّسَبِ فِيهِمْ أَنْ أَتَّخِذَ عِنْدَهُمْ يَدًا يَحْمُونَ قَرَابَتِي„yâ resûlullah, bana karşı acele etme. ben kendilerinden olmayıp kureyş kabilesinin arasında (mulsak) yaşıyordum - antlaşma ile onlara bağlıydım ancak (neseb olarak) onlardan değilim. senin yanında bulunan muhâcirlerin (mekkede) ailelerini ve mallarını koruyacak yakınları vardı. benim neseb bakımından öyle bir avantajım olmadığı için bunu yapmak suretiyle akrabamı korumak istedim.“mustafa öztürk’e göre sahâbînin burada kendi hakkında (haşa) "kureyşin arasında yaşayan bir piçtim.“ demiş olması lazım.ayrıca mustafa öztürk’ün verdiği manaya göre hassân b. sâbit'in (r.a.) şiiri şu anlama gelmektedir:"sen binicinin sırtına takılan tek su kavanozu gibi âl-i hâşime nispet edilen piçsin“ bu manaların batıl olduğunun artık herkesçe aşikar olduğunu düşünüyorum.son olarak şunu da ifade etmek lazım: zenîm kelimesi, iddia edilen manaya gelmiş olsa bile, her şeyi yaratan yüce allah mutlak mülk sahibidir ve dilediğini dilediği şekilde nitelendirir. öznel ölçülere göre allah’ın kelamını değerlendirecek olursak herkes kendi fikirlerine göre istediğini iddia eder.rabbim bizi her türlü fitneden uzak tutsun, ilmimizi kendisine ve kitabına yaklaştıran vesile kılsın. i̇limle sapıtıp yoldan çıkanlardan olmaktan muhafaza eylesin. amin