'hilafet, i̇slâm dünyasının ortak atıf merkeziydi, türkiye i̇slam dünyası için anlam ifade eden tek bağımsız ülkeydi ve sömürgeciliğe karşı güçlü bir motivasyon sağlıyordu. bu nedenle sömürgecilere göre türkiye, i̇slâmi bir güç olmaktan ve i̇slâm dünyası için değer olmaktan çıkarılmalıydı. i̇ngilizler bu nedenle lozan'da hilafetin ilgasını olmazsa olmaz şart olarak dayattılar. i̇smet i̇nönü lozan görüşmeleri kesildiğinde, 'biz müslüman olduğumuz için bağımsız olmamıza izin verilmiyor' dedi. bunun ardından hilafet kaldırılarak hızla laikleşme politikası uygulandı. ( ) hilafeti ilga edenler, bu kurumun ağırlığını omuzlayacak cesareti kendilerinde görmedikleri için ilga ettiler. ancak daha sonra buna çağdaşlaşmanın gereği gibi izahlar getirildi. mağlubiyetten bir ideoloji yazıldı. buna savaş sonrası ideolojisi denir, yani savaşın sonuçları bir ideoloji olarak yüceltildi.
lozan'da rüşvet olarak verilmiştir. 100 milyon müslüman tebaası olan ingilizler elbette yeni kurulmuş 8 milyon müslümanı idare eden bir devletin eline hilafet gibi bütün dünya müslümanlarına hitap edebilecek büyük bir güç vermek istemediler.
1870'lerden sonra panislamizm siyaseti osmanlı'nın manevra kabiliyetini oldukça genişletti. 1911 yılında italyanların trablus'u işgali sonrası madagaskar'dan çin'e kadar olan coğrafyada italyan mallarının boykot edilmesi bunun küçük bir örneği. osmanlı birinci dünya savaşına yine böyle bir emperyal cesaret ve özgüven ile girdi. özellikle matbuatın yaygınlaşmasıyla singapur'dan hindistan'a; zanzibar sultanlığından mısır'a ve güney afirka'ya kadar birçok yerde dönemin aydınları osmanlı hilafetini modern müslüman imajı ve islam dünyası diye adlandırılan bir medeniyetle özdeşleştirmişlerdi. 1873'te açe sultanı’nın, bir hadrami yemenli olan muhammed zahir’i elçi olarak i̇stanbul’a gönderip, ondan hollanda saldırılarına karşı yardım istemesi, amerika hükümetinin filipinler’de müslümanların direnişi ile karşılaşınca, aracı olması ve müslüman bölgelerde yapmak istedikleri projelere destek olması için abdulhamid’in yardımını istemesi hep bu küresel imajın yansımalarıdır.
haliyle hilafetin kaldırılması ortaya büyük bir güç boşluğu çıkarmış ve müslüman düşünürler için büyük bir şoka dönüşmüştür. soğuk savaş dönemi islamcı hareketlerin hepsinde bu siyasi/entelektüel krizin etkileri az çok gözlenebilir.
o zamanda, her zamanda, şu zamanda ve kıyamete kadar, islamın, insanlığın, dünyanın, mazlumların yegane kurtuluş yolu, tekrar tesisidir.
velev vatikan gibi, velev sembolik bir makam olarak olsun, yeniden tesis edilip, cihadı ve şeklini ilan edebilecek bir müessesenin, tüm islamlar için ortak metin oluşturabilecek yegane kurumun, kimlerin tekfir edilip kimlerin müşrik ve islam dışı olduğunu belirleyecek yegane kurumun, ağzı olanın konuşamadığı bir islami camianın, ağzı olanın islama saldıramadığı bir gayrımüslim camianın tesisi ve hemen bütün sorunların çözümü hilafettir. çünkü en basit haliyle, cihadı ve şeklini belirleyen bir kişinin iki dudağının arasına siz, dünyanın kaderini teslim etmiş oluyorsunuz. çünkü hangi müslümanın nerede cennet arzusu ve cihad kastıyla, halifenin işaret ettiği adamın kellesini alabileceğini, yeryüzünde hiç kimse kestiremez, ancak allah bilir, bu korku da bütün dünyadaki zalim, kafir ve allah düşmanları için kafidir.
diyebilirsiniz yine yapsınlar? hayır efendim. cihadı ilan etmeye, şeklini belirlemeye yalnızca halife yetkilidir. bir müslüman bilir ki, kendi kafasına göre yaptığı eylemin akıbetini mevla bilir. ama halifenin ilan ettiği cihadla ve şekliyle ölen kişinin akıbeti yalnızca cennettir.
işte bugün böyle bir kuvvet, ne top ne tüfek ne nükleer silahlar erişilebilir değildir, çünkü dünya çapında en yaygın, sosyal ve siyasal alanda her yerde tebası bulunan, ve son nokta olan ölümü dahi ödül gösteren yegane örgütlenme islamiyettir.