şehir – dertli sözlük
her şehrin bir kimyası var gerçekten.bazı şehirlerde dakikalar geçmek bilmezken bazı şehirlerde de saatler dakika gibi geçip gidiyor.
ceza ve candan erçetin'in 2004 çıkışlı bir düeti.bu şehir insana tuzak kuruyorbu şehir insanı uzak kılıyorbu şehir insanı hayli yoruyorbu şehir insanı hep kandırıyorbu şehir insana tuzak kuruyorbu şehir insanı uzak kılıyorbu şehir insanı hayli yoruyorbu şehir insanı hep kandırıyorsenin için yazılmış her şiirbu bedenin olsa keşkebak bir ömrü verece'm işte, bu şehir benimbi' demir atmış ki gönlümyosun tutmuş limanda, kalmış toprağında servetim varanılarım, çocukluğum ve geleceğimbağlamış elimi kolumu, ne kadar uzağa gitsem de kopamadımne kadar yakınsam ona ben o kadar uzağımondan her taraf tuzak, her bi' yer yalantutulmamış ki hiçbi' söz, hep yalan dolan varbu şehir insana tuzak kuruyorbu şehir insanı uzak kılıyorbu şehir insanı hayli yoruyorbu şehir insanı hep kandırıyorgel bu şehrin havası böyle kalsınaynalar yalancıdır, bu şehrin dört bir yanında ayna varalımlıdır bi' kandırır ki anlamazsın, verilen sözler unutulurbelki yarına umut olur fakat bu şehir unuttururbazen hatırlatır ve ağlatırgüldürür, bi' gün yaşarken bir gün öldürürbi' türküdür bu duyduğun senin içindikenli gül ve yaşanacak bi' gündünbu şehirde doğdum, bu şehirde söndümgel biz şehrin havasına hiç uymayalımbirbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalımbir de şehirli türkü tutturup karşılıklı seninleşehre inat dert üstüne dert koymayalım, ayrılmayalımgönül bi' bağlanmış ki sormaher güneşli gün ve her yıldızlı geceyi özler o da bizim gibikardeşiz biz sanki yağmuruyla ıslanan ağaç gibikökünden bağlı kopmaz, özümdür o bilinmezsözüm var ant içilmiş, bi' günde dört mevsimmişbu şehir benim ve bu şehir bizimmiş anlapes etmedik, umutla yürüdük işte her gün aynı yoldabırakmam, terk etmem, ben gitmem bu şehirdenbu şehir insana tuzak kuruyorbu şehir insanı uzak kılıyorbu şehir insanı hayli yoruyorbu şehir insanı hep kandırıyorbu şehir insana tuzak kuruyorgel bu şehrin havası böyle kalsıntuzakla dolmuş her yeryorulmuş tüm bedenler, acep neden?bu şehir insanı hayli yoruyorbırakmam, terk etmem, ben gitmem bu şehirden, şehirden, şehirden, şehirdenhttps://www.youtube.com/watch?v=m51bcfbrkgu
-- iktibas --

müslümanların şehir tasavvuru, merkezden dışa doğrudur. bu yönüyle i̇slam şehirleri insanı anımsatır. zira insanın özü ruhtur. bu öz ise şehirde merkez olarak düşünülmüştür. yani şehrin özü, şehrin merkezidir.

şehir, bir caminin çevresinde inşa edilirdi. nitekim ilk i̇slam şehri olan medine'ye rasulullah (sav) hicret eder etmez, ilk olarak bir mescid inşa ettirmişti.yani cami şehrin merkezidir. yani şehrin ruhudur. bunu biraz açalım. cami aynı zamanda bir toplanma merkeziydi. şehir halkının kaynaşmasını ve tanışmasını sağlayan aralarındaki samimiyeti pekiştiren bir yapı. allah ile olan muhabbetin de merkeziydi. zira camilerde cemaatle kılınan namazın sevabının çok daha yüksek olduğundan hadislerde bahsedilir.

şehrin merkezi olarak düşünülen cami, aynı zamanda bir semboldü. şehrin bir müslümanlara ait olduğunun ve şehrin i̇slam olduğunun bir göstergesiydi. bir önceki yazımızda şehrin canlı olduğundan bahsetmiştik. bu düşünce müslümanların şehir tasavvurunun bir parçasıydı. tıpkı insanın i̇slam olması gibi şehirlerin de i̇slam olması düşüncesi vardır. zira müslümanlar kullandıkları bütün eşyaların ve yaşadıkları her mekanın i̇slam'ın bahşettiği hassasiyetlere düzenlenmesini eşyanın ya da mekanın i̇slamlaşması olarak yorumlamışlardır. bu nedenle şehirlerin de inşa edilmesinde ve düzenlenmesinde bu anlayış hakim olmuştur. burada şehrin i̇slam olmasının manası, cami ve caminin minarelerinin şehrin dışından görülmesi demektir. bu düşünce ise rasulullah (sav)'in eşyasına isim koyması ve yaşadığı şehrin merkezine cami inşa ettirmesi gibi ince düşüncelerin birer gelenekleşmesi halidir.

şehrin merkezden dışarıya doğru olduğundan bahsetmiştik. caminin etrafına kurulan çarşılar, merkezin çevresinin ilk halkasını oluşturmaktadır. çarşıların ticaretle iştigal etme şekli ayrı bir yazının konusu. ahilik, bacıyan-ı rum, lonca teşkilatları gibi birçok teşkilat, çarşıların denetim ve kontrolünü sağlamaktadır.

şehrin ikinci halkası, medreseler ya da eğitim mekanlarıdır. bildiğiniz gibi i̇slam toplumları'nda eğitim, medreseler yoluyla yapılmaktaydı. bu mekanların çarşıya yakınlığı önemliydi. zira öğrenci ve hocaların çarşı ile ilişkileri, ihtiyaç kalemlerinin giderilmesi gibi hususlşar nedeniyle bu yakınlık bir anlam ifade etmektedir. medreselerin mimarisi ve eğitim şekli ise bir başka yazının konusudur.

şehrin üçüncü halkası evlerdir. evler, müslüman ve gayri müslim ahalinin ikamet ettiği mekanlardır. bu evlerin mimarisi, genel itibariyle mahremiyete önem verecek şekilde tasarlanmış, toprak, taş ve ahşap olmak üzere doğal mimari malzemelerle inşa edilmişlerdir. evlerin mimarisi bir başka yazının konusudur. evlerin caddelere açılan sokakları dolambaçlı yapılmış ve sokaklar, sokak ahalisi tarafından sürekli gözlenebilecek şekilde tespit edilmiştir. böylece sokaktan geçen yabancının sokaktan geçmesi de belirli bir edep dairesinde olması sağlanmıştır. sokaklardan yabancılar sıklıkla geçmez, erkekler de gündüz çarşıda işlerinde olduğu için dolambaçlı sokaklar kadınlar için bir mahremiyet sağlamaktadır. ayrıca müslüman ve gayr-i müslimlerin ikamet ettikleri mahalleler ayrıdır. bunun en önemli nedeni hukukun tesis ettiği, millet sistemidir. ayrıca gayr-i müslim hukukunun getirdiği bazı nedenlerden ötürü, gayr-i müslimlere tanınan içki içme serbestliği, bu ayrılmanın yerinde bir davranış olduğunu görürüz.

şehrin dördüncü halkası surlar ya da askeri alanlardır. buralar şehrin güvenliğini sağlayan, düşman işgaline engel oluşturan bölgelerdir. yani askeri bölgeler şehrin merkezinde değil, bilakis şehrin en dışında yer almaktadır.

şehir ticaretin döndüğü, hayatın hareketliliğinin düzenli sağlandığı bir mekandır. namaz gibi cemaatle belirli bir mekanda ifa edilen ibadetlere göre şehrin akışı düzenlenmiştir. caminin şehrin merkezinde olmasının bir nedeni de buna dayanır. camiye ulaşmayı kolaylaştırmak ve şehrin en hareketli bölgesine inşa edilerek ibadetin ifasını sağlamak düşüncesinin pratiğe dökülmesidir. yani zaman-mekan ilgisi allah'ın en kıymet verdiği ibadete göre düzenlenmektedir. şehrin i̇slam olmasının bir nedeni de buna dayanır.

-- iktibas --
-- iktibas --

şehirlerden vazgeçtiğimiz gün şehirlerimizi kentleştirdik. kentleşmenin kaçınılmaz bir sonucu da şehirlilikten kentliliğe geçmektir. halbuki medeniyet şehirde başladı. kent ise medeniyetin yozlaştığı hatta yok olduğu bir ikamet birimidir.

tekrar şehirleşmek mümkün mü?

gerçekten şehirli olmak gibi bir isteğimiz olmalı mı?

ya da şehir mi, kent mi?

zaman, mekanla anlam kazanır. mekan olmadan zaman bir muammadır. şayet bir insan, hiç gün ışığı girmeyen bir kutunun içinde doğsaydı, ömrünü burada geçirseydi, kaç yıl yaşadığının bile farkına varamayacaktı. dolayısıyla insanoğlu yaşadığı mekanları kendi arzu ettiği zaman algısını oluşturabilecek şekilde inşa etmiştir.

tarihteki medeniyetler, şehirler inşa ederken zaman-mekan ilişkisine çok dikkat etmişlerdir. kendi istedikleri zaman algısı oluşacak şekilde şehirler inşa etmişler ve bu şehirlerle var olmuşlardır. bu bağlamda müslümanların kurduğu medeniyetlerde de bir şehir tasavvuru söz konusu. bu şehir tasavvuruna biraz değineceğiz. belki günümüze taşımak mümkün, belki de değil. taşınması mümkünse bu nasıl olmalı? bunları tartışacağız.

şehir, öncelikle doğuya ait bir kavramdır. şehir; içinde yaşayan insanlarla, üzerinde kurulduğu toprakla, havayla, suyla kendisini var eden her şeyle bağlantılıdır. bu bağ, şehre bir ruh ve maneviyat kazandırır. sanki canlı bir varlık gibi. konuşan, derdini anlatan, gerektiğinde hüzünlenen, gerektiğinde sevinen bir insan gibi. bu hal şehir kavramında aynı zamanda bir mütevaziliğin de olduğunu anlatır.

kent, öncelikle batıya ait bir kavramdır. kent; içinde yaşayan insanlarla, üzerinde kurulduğu toprakla, havayla, suyla ve kendisini var eden hiçbir şeyle bağlantılı değildir. bağ olmadığı için de kent ölüdür. tepkisiz, hissiz, manadan yoksun. kent, beraber var olduklarına katı bir hükümdar gibi hükmetmeye çalışır. kendisiyle beraber var olanlara zulmeder. bu haliyle kent kavramında aynı zamanda bir kibrin de olduğunu söyleyebiliriz. bu durum batı'nın ontolojisinin bir ürünüdür.

zamanın mekanla var olduğunu söylemiştik. mekanın nasıl olması gerektiğini dayatan, zamanın nasıl olması gerektiğini dayatır. batının hegemonyasını pekiştirebilmek için dünyaya dayattığı en önemli argümanlardan birisi de kenttir. mekanın nasıl olması gerektiğini dünyaya dayatan batı, bu sayede zamanın nasıl işlemesi gerektiği, hayatın akışının nasıl olması gerektiği konularına da hükmetmiş oldu.

bugün tüm dünya kent düzenini benimseyerek batı'nın zaman algısının girdabına girmiştir. batı, modern kültürü sömürü sayesinde dayatırken nispeten bir başarı elde edebilmiştir. sömürü düzeniyle bir baskı unsurunun devamlılığı olmadığını anlayan batı, mekana hükmetme fikrini geliştirmiş ve kendi zaman algısını dayatarak başarıya ulaşmıştır. günümüzde batı'nın hükmetme yeteneği kent düzeni ile ilişkilidir. batı'nın hükümranlığının kırılması mekanın nasıl olması sorunuyla ilgilidir. diğer tüm etkenler bir domino taşı etkisiyle yıkılıp gidecektir. kentten şehire geçmediğimiz sürece diğer tüm medeniyet iddiamız boşa çıkacaktır. mekanın nasıl olması gerektiğini belirleyemeyen, zaman algısını yönetemez, hayatın akışını ve zamanın nasıl işlemesi gerektiği konularına hakim olamaz.

-- iktibas --
medeniyetin insandan sonraki en önemli kısmıdır. çünkü şehir insanın yaşadığı, yaşamını idare etmesi için karşılaması gereken tüm gereksinimlerin var olduğu devasa bir mekandır. mekana hakim olmak, zamana hakimiyeti de beraberinde getirir. mekan hakimiyeti yitirildiğinde, zamana olan hakimiyet de yitirilmiş demektir. zaman mekanla beraber vardır. mekanın doğrudan bir sonucudur. müslüman ibn-i vakt ise zamana hakim olan demektir. zamana hakim olmak da mekana hakim olmakla olacak bir şeydir.

tüm kadim medeniyetler, mekan hakimiyetinin yitirilmesiyle beraber zaman hakimiyetini yitirmiş, sonunda yıkılmıştır. şehirler mekanımız olduğuna göre hakimiyetimizi sağlamalıyız. şehre hakim olmak demek, onu kendi inancına, kültürüne ve medeniyet anlayışına göre inşa etmek demektir.
köy halkı ve sükuneti seven toplumlar için ;
karmaşa,egzos gazı,kapkaç, karmaşık ilişkiler,genetiği ile oynanmış yapay ve fabrikasyon üretimi gıdalar, ekonomik fırsat gibi görünen maaş kölelikleri.
benim için sevdiklerimin olduğu her yer. bir taş parçasının üstü bile olsa...
şehir insanı yok eder derler, yok olan kalabalıktaki inancıdır insanın,' "o" var çok şükür' diyen hiç kimse kaybolmadı.
yeryüzünde bizim diye niteleyebileceğimiz şehirler vardır... i̇stanbul, bağdat, şam, kudüs, mekke, medine....