gecenin ortasına kurulmuş bir sofra...elini yüzünü yıkayıp,sofraya oturmuş ama henüz uykunun mahmurluğunu da atamamış çocuk yüzler.sonra ilk oruç,ilk niyet.şehirdeki birçok evin penceresinden ışık sızıyor.gecenin içinden yükselen ezanla birlikte kandiller sönerken sokaklarda camiye doğru sakince ilerleyen adımlar ve gölgeler görünüyor.uzun ve sıcak bir gün içinde ilerlemeye başlayan ruh ve beden birbirine sayısız şeyler söylüyor.zamanı geriye doğru hızla taradığımızda ufukta sen varsın efendim.senin hayatındaki o eşsiz sayfalar ve bu dünyaya bakma biçimin.hani o, yiyecek varsa bir şey yiyip,bir şey yoksa oruç tuttuğun normal hayat akışın.bize söylediğin ne varsa,onları eksiksiz olarak kendi nefsinde uygulayışın.bazen aç kalışın seninle birlikte yiyecek hiçbir şeyi olmayan ailenin ve sahabeden dostlarının da aç kalması.biz ramazanda sanki bütün bunları anlamaya biraz daha yaklaşıyoruz.oruç tutmak, daha ilk saatlerden başlayarak,kendimizi,dünyayı,eşyayı,zamanı ve elbette seni başka boyutlarda algılamanın kapılarını açıyor.kapıdan girip,ilerlerken bazen kendimizi zamana dokunur gibi hissediyoruz.sabahın,öğlenin,ikindinin içinden duygularla geçip akşama başka bir hassasiyetle yaklaşırken,ramazan diyoruz.bu kelime, mekke'den başlayarak dünyanın, zamanın ve kainatın içinde geziniyor.akşam ezanı, iftar yaklaşırken mahalle camisinin minaresi giderek bir zamanın mimarisinin zirvesi oluyor.ezan okunuyor ve biz görünmez bir ruh bayrağını zirveye dikiyoruz ve bismilllah diyoruz.elimizi helal bir lokmaya uzattığımızın bilinciyle yeniden bu dünyaya dönüyoruz.bugün mübarek ramazanın birinci günü efendim.(*)