efendim, ramazanın on dokuzuncu günündeyim. bu ramazan hayatımdaki her şeyi değiştirdi. en çokta kafası karışık düşüncelerimi. yelkovanla yarışırcasına günahların peşinden koşan zihnim, şimdi dalgası derin düşüncelerin içinde. zihnim oruçla doydukça efendim, göremediklerim daha görünür, anlam veremediklerim daha anlamlı, gereğinden fazla önemsediğim her şey şimdi daha önemsiz. sana günlüğümü yazdığım şu anlarda saatin kaç olduğundan haberdar değilim. zaten umurumda da değil efendim. hayatımın her anını sayılarla geçiren saatler, bugünlerde orucun sonsuzluğu içinde eriyip gittiler. ben, zamanı bereketlendirdikçe saatleri ve rakamları önemsizleştiren, bu ramazan günlerini çok sevdim efendim. epeydir günlerimi yirmi dört saate bölmeyi bıraktım. vakitlerimi günde beş kere penceremin camını okşayan ezan seslerine göre ayırdığımdan beri saatlerin hiçbir önemi yok. kimileri için tuhaf gelecek ama ben ezanın kainatın saati olduğunu düşünüyorum efendim. dünyadaki her şeyin bu mübarek sesle bittiğini ve yine onunla başladığını bugünlerde fark ettim. sahurumu onunla bitiriyorum, iftarım onunla başlıyor. gecenin bittiğini sabahın başladığını, günün bittiğini gecenin başladığını ilk bu ses haber veriyor. gözlerimizi dünyaya açtığımızda yeni bir hayata başladığımızı ilk bu ses fısıldıyor kulaklarımıza. gözlerimizi ölüm uykusuyla yumduğumuzda yolculuğumuzun bittiğini sala’dan önce bu ses hatırlatıyor. bütün hayatımız, biz farkında olmadan okunan bu iki ezan arasında gizli sanki. bu günlerde ezanların bütün vakitlerimizi allah’a kuran bir kainat saati olduğu düşüncesindeyim. şimdilik bu kadar efendim. i̇yi ki benimlesin.