ramazan günlüğü – dertli sözlük
efendim ramazanın yirmi dördüncü günündeyim. bugün bir ağaç geçti içimden, dallarından güneş damlayacak. yüzüme ve ellerime yapraklarının gölgesi düşecek bir ağaç. i̇çimden geçenlerin peşine düşmek için çıktım bugün dışarı. ağaçlardan çok daha hızlı büyüyen, beton binaların yükseldiği bu şehirde sığınacak bir ağaç gölgesi bulabilmek, çoğunu eksiltti adımlarımın. yürüdüğüm uzun dakikaların ardından şimdi buradayım efendim. yaşlı bir çınar ağacının gölgesi düşüyor, sayfalarımın üstüne. bu günümü varlığımı umursamadan gelip geçen karıncaların yanında, bu yaşlı ağacın şahitliği altında yazacağım. efendim çimlerin üzerine oturduğumdan beri ürkütmemek için gözlerimi kırpmadan, sakince izliyorum yeryüzünü. düşünmek için başımı gölgesine dayadığım, o ağaç. kanatlarına göğün mavisini yüklenerek, üstümüzden uçan kuşlar. mevsimler, tarihler, saatler, insanlar. gözlerimi kapattım, güneşi izliyorum. o da üzerindeki milyonlarca göz iziyle beni izliyor. ben sadece senin gözlerini arıyorum efendim. gözlerimi kapattım, güneşin beni gittiğim uzak diyarlardan kendime getiren, çağlar öncesinden kalma masalını dinliyorum. her şey öyle bir değişmez döngü içindeki efendim. her şey öyle şaşırmayan bir denge içerisindeki kainatta. şu anlarda hiç tanımadığım, muhtemelen hayatım boyunca da hiç tanımayacağım yüzlerce insan ölüyor. ölenlerin boşluğunu doldurmak için yüzünü belki de hiçbir zaman görmeyeceğim, yüzlerce bebek doğuyor. her gün yeniden dolup boşalıyor gibi dünya. bu dünyada her şey değişiyor efendim. doğumun ve ölümün dışındaki her şey değişiyor. tıpkı efendim, namaz kılanların ve oruç tutanların değiştiği, oruç ve namazın dünya durdukça asla değişmeyeceği gibi. ruhum beni kendime getiren bu ramazan günlerini, bir dost kadar derinden sevdi efendim. ruhum, sırrını oruçlu zihnime açan güneşin masalını dinlemeyi çok sevdi efendim.