#469427 buradakilerin üzerine bir şeyler daha yazmak istiyorum. meselenin daha net anlaşılabilmesi için islamiyet'ten önce kadının dünya üzerindeki farklı coğrafyalardaki toplumlarda konumuna bakmakta fayda var. burada iki farklı kitaptan (ali emir- islamın ruhu, osman keskioğlu, peygamber efendimiz'in hayatı) yararlanarak konuyu özetleyeceğiz. burada sadece tarihi olayları nakil var, neden kabul edilemiyor anlamak güç tabi. asya ve avrupa’da kadın hiçbir hak sahibi sayılmazdı. erkek istediği zaman onu boşar, istediği zaman alırdı. kadın eşya gibi telakki edilirdi. evde hizmetçi derecesinde tutulurdu. yahudi kızları babalarının evlerinde bile bir hizmetkar gibi idi ve icabında satılırlardı. i̇randa mezdek, kız kardeş ve ana ile evlenmeyi kabul ediyordu. hint’te kadın pek zavallı bir mahluk addolunurdu. kadının hiçbir hakkı yoktu, kadın zevk aleti idi. rahibeler bile fesada alet yapılırdı. i̇lahların musikiyi ve raksı sever olduklarına inaçları olduğundan mabetlerde bir çok rakkaseleri papazların her emrine amade bulunurdu. kadınlar vedaları okumaktan, ilahlara kurbanlar takdim etme merasimine iştirak etmekten, ruhlara yapılan ayine katılmaktan memnu idi. kadının dini efendisine hizmettten ibaretti. ölen kocasının naşı üzerinde kendisini yakmak suretiyle hayatını kurban eden sadık zevce,en asil ve en iyi kadın diye bütün hint mabetlerinde tebcil olunurdu. velhasıl hindularca kadının mevkii çok alçak tutulurdu. kadın hakkında “manu”da şöyle denmektedir: “kadınların murdar temayülleri vardır. kadınların seciyesi zaif, ahlakları fenadır. bunlar gece gündüz tahakküm altında bulundurulmalıdır.”i̇ran’da mecusi zerdüştlerin devrinde kadın erkeğin şehvetine mahkum olan bir esirden ibaretti. bir iranlı en yakın akrabasıyla bile evlenebilirdi. i̇stediği zaman boşanmakta serbestti. “kadınları infirada mahkum etmek yalnız iranlılara mahsus bir adet değildi. yunanlılar da kadınları evlerinde kilitler ve bunların umum arasında görünmelerine müsaade etmezlerdi.”o günün efendisi sayılan bizans’ta kadının durumu şöyle idi: kadın erkeğin malı idi, onda istediği gibi tasarruf hakkı vardı. hayatı ve ölümü eşinin elinde idi. köle muamelesine tabi tutulurdu. en medeni olan atinalılar arasında bile kadın çarşılarda satılır, başkalarına ihale olunur, zevke tabi bir aletti.i̇çtimai hayatın bozulduğu, ahlak bağlarının çözüldüğü böyle bir zamanda hz. peygamber yeni bir din ve nizam getirmiştir. bu dinde kadının mevkii çok muhteremdir. kadına merhamet, hürmet esastır. kadın da erkek gibi itikadi ameli ve ahlaki hükümlerle mükellef, iyilikle amel, kötülükten nehy ile me’murdur. kadın muamelat ve ukubatta tıpkı erkek gibidir. malı, nefsi ve zimmeti üzerinde istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. kimsenin iznine, hakimin müdahelesine ihtiyacı yoktur. evlenme, alım, satım, kiraya verip alma, bağışlama, emanet etme, kefil olma, ödünç para verip alma, şirket kurma, vekalet, sulh, ibra, dava ve ikrar gibi bilcümle hususlarda islam hukukuna göre erkek gibidir. kadın da erkek gibi gayr-i meşru fiil ve hareketlerinden malen, vicdanen mesuldür. mirasta erkekten noksan alması, ihtiyaca, kadın ve çocukların infak külfeti koca üzerine olmasına; şehadette iki kadının bir erkek makamında tutulması, şehadeti tahammüldeki zaafına; diyeti, erkeğin diyetinin yarısı olması sa’y kudretindeki noksana binaendir. bununla beraber bazı hallerde bir kadının şehadeti bile kabul olunup onunla hüküm verilir. bundan anlaşılıyor ki, birkaç meselede kadın ile erkek arasında görülen fark, insan hakları bakımından değil, kadınların hususiyetleri bakımındandır. hatta islam şeraitinde kadınlar siyasi haklara dahi maliktirler. hazreti peygamber efendimiz onların da biatlerini kabul ediyordu, kadınlar da rey veriyordu. i̇mam-ı azam’ın içtihatına göre kadınlar hakim de olabilirler.