sözlükçülerin ilkokullarına dair hatırladıkları ilk şey – dertli sözlük
fen dersi. ben bu dersi çok seviyodum la. mıknatıslar elektrik bir sürü ufuk açıcı bilgi. o bilgiler sonra elektromanyetik alan kaos teorisi termodinamik kanunlar ile gelişti derinleşti. ama hiç o kadar da ilgi çekici olmadı. en güzeli fen dersiydi
samet. sınıfın en zeki çocuğuydu. tüm derslerde en yüksek notu o alırdı. en iyi topu o oynardı. satrançta herkesi mat ederdi. öğretmenler hep onu severdi. karizmaydı, fiyakaliydi, canti adamdı, adabı giyinmeyi bilirdi ama biz bilmezdik.
bu çocuk yüzünden küçücük yaşımda aşağılık kompleksine kapıldım, rekabet hissimi kaybettim, hayata küstüm, aynalardan kaçtım.
bütün bunları bana yaşatmaya hakkın var mıydı samet? senin yüzünden ne acılar çektim farkında bile değilsin.
seni sevmiyorum samet!
"öğretmenim, hazreti isa'yı hristiyanlar mı öldürdü?" soruma karşılık öğretmenin demedik laf bırakmaması. beni soru sormaktan korkar hale getirmesi...
sinifta ogrendigimiz cizgileri tenefuste ust siniftaki abime, toprak uzerine cizerek gostermis, annemin koydugu makarnayi yemistik. okuldaki ilk gunumdu.
sözlükçü derken ilginç bir isim olmuş. bence bu sözlükte sözlük satan yoktur. :) neyse ilk şeyim şu: öğrencilerine şefkatini esirgemeyen sınıf öğretmenim. 4.sınıftayken bir şiir yazıp karnelerimize iliştirmişti. tüm sınıf ağlamıştık :')
yanıma erkek bir çocuk oturtulunca adettendir; sıranın ortasına kırmızı bir çizgi çekip araya çantaları ortaya koymuştum. bu çizgiyi geçemezsin! diye de uyarmıştım. çocuk korkudan düşecek gibi oturmuştu tüm sene. nedense bir yandan vicdan yapmışım. hiç de korkunç değildim halbuki.