erbakan 1990’lardan sonra kendi partisini “cemaatleştirme” çabasına girdi ki, bu i̇slami hareket açısından çok önemli neticeler doğurdu. onun tek kişide bütün otoriteyi toplama isteği en başından beri vardı, zira necip fazıl’ın burada tutunamamasının nedenlerinden birisi de erbakan’ın bu uzlaşmaz tavrı. tabi burada necip fazıl’ın kendine has karizmatik kişiliği de etkili olmamıştır denmez. lakin msp’yi kurarken ideolocya örgüsü’nü parti programı yapmak için necip fazıl’dan izin isteyecek kadar ona ve fikirlerine bağlı erbakan’ın nfk ile ayrı düşmesi bu sebeplerden ileri geliyor denebilir. (bu hadiseyi milli görüşün önemli isimlerinden zübeyir yetik hatıralarında anlatmıştır).
mnp ve msp’nin aslında iskenderpaşa cemaatinin, m.zahid kotku’nun teşebbüsleriyle vücut bulduğu, ilk dönemde kadrolarının çoğunu cemaat mensuplarının oluşturduğu bir gerçek. lakin 1970’lerde nurcular msp’nin islam’ı kendi partileriyle özdeşdirdiklerini iddia ederek; 1990’da ise iskenderpaşa cemaati erbakan’ın tasavvufa ve hakyol vakfına savaş açtığını ileri sürerek desteklerini çektiler. burada erbakan’ın kendi otoritesini sağlamlaştırmak için partisini islami hareketin merkezine oturtma amacının büyük payı var. kendisini “cihat emiri” olarak nitelemesi, kendisini desteklemeyenlerin “patates dininden” olduğu söylemi buradan çıkıyor. cemaatlerin bu kopmalarına da agresif bir tavır alıp “bana biat etmeyen kendine din arasın” demesi onun uzlaşmaz tavrının örneği. bulunduğu pozisyon itibariyle cemaatler üstü bir konuma yerleşip onların siyasi planda birliğini sağlayabilir miydi bunu kestirmek güç, ama erbakan gücünü paylaşmamayı tercih etti. zaten milli görüş tabanındaki “erbakan miti” de cemaatlerin partiden uzaklaştığı 90’lı yıllarda zirve yapmıştır.
28 şubat bu anlamda milli görüş hareketinin “parti cemaatleşmesiyle” asla iktidara gelemeyeceğini gösteren bir tecrübe oldu. hayrettin karaman erbakan ile bir görüşmesinde onun bilinçlendirme, eğitim-öğretim vs. hamlelerini “yıllar sürecek, sonu da belirsiz” diyerek hafife aldığını ve “eğer önümüzdeki seçimde şu kadar milletvekilini allah lütfederse istanbul’da altı ayda ince çorapla dolaşan kadın göremezsiniz” dediğini anlatıyor.
en nihayetinde erbakan çok zor bir zamanda insiyatif alıp islami hareketin siyasal planda var olmasının önünü açtı, mücadele etti. bunun meyvelerini inkar etmek anlamsız. lakin erbakan ve milli görüş’ü islami perspektiften değerlendirirken bunları da göz ardı etmemek lazım.
mnp ve msp’nin aslında iskenderpaşa cemaatinin, m.zahid kotku’nun teşebbüsleriyle vücut bulduğu, ilk dönemde kadrolarının çoğunu cemaat mensuplarının oluşturduğu bir gerçek. lakin 1970’lerde nurcular msp’nin islam’ı kendi partileriyle özdeşdirdiklerini iddia ederek; 1990’da ise iskenderpaşa cemaati erbakan’ın tasavvufa ve hakyol vakfına savaş açtığını ileri sürerek desteklerini çektiler. burada erbakan’ın kendi otoritesini sağlamlaştırmak için partisini islami hareketin merkezine oturtma amacının büyük payı var. kendisini “cihat emiri” olarak nitelemesi, kendisini desteklemeyenlerin “patates dininden” olduğu söylemi buradan çıkıyor. cemaatlerin bu kopmalarına da agresif bir tavır alıp “bana biat etmeyen kendine din arasın” demesi onun uzlaşmaz tavrının örneği. bulunduğu pozisyon itibariyle cemaatler üstü bir konuma yerleşip onların siyasi planda birliğini sağlayabilir miydi bunu kestirmek güç, ama erbakan gücünü paylaşmamayı tercih etti. zaten milli görüş tabanındaki “erbakan miti” de cemaatlerin partiden uzaklaştığı 90’lı yıllarda zirve yapmıştır.
28 şubat bu anlamda milli görüş hareketinin “parti cemaatleşmesiyle” asla iktidara gelemeyeceğini gösteren bir tecrübe oldu. hayrettin karaman erbakan ile bir görüşmesinde onun bilinçlendirme, eğitim-öğretim vs. hamlelerini “yıllar sürecek, sonu da belirsiz” diyerek hafife aldığını ve “eğer önümüzdeki seçimde şu kadar milletvekilini allah lütfederse istanbul’da altı ayda ince çorapla dolaşan kadın göremezsiniz” dediğini anlatıyor.
en nihayetinde erbakan çok zor bir zamanda insiyatif alıp islami hareketin siyasal planda var olmasının önünü açtı, mücadele etti. bunun meyvelerini inkar etmek anlamsız. lakin erbakan ve milli görüş’ü islami perspektiften değerlendirirken bunları da göz ardı etmemek lazım.