necmettin erbakan – dertli sözlük
merhum esad coşan'ın kendisi ve hareketi için yaptığı uyarıların çoğu doğru çıktı;

çünkü, birçok insan, hesap sorulmadığı için şımarıyor. “—sen hatâ edersen, seni kılıcımızla düzeltiriz, ey emirel mü’minin!” diyen insanlar kalmadığı için, bazı insanlar şımarıyor, değişiyor.

“—cihad yapıyoruz.” diyorlar, “ben cihad emiriyim!” diyor. muhterem kardeşlerim, şu anda bir harp var mı, türkiye’de?.. var mı?.. yok!.. yani, harp yok, kıtal yok, silahlı bir çatışma yok... i̇rşad var, tebliğ var, ta’lim var, terbiye var, hakkı söylemek var, hakkı ikàme etmek için yapılan çeşitli çalışmalar var... cihad, kâfirlerle olur, kıtal kâfirlerle olur.

mü’minlerin vasfı budur. mü’min mü’mine el kaldırmaz, mü’min mü’mine çelme takmaz. mü’min mü’minin aleyhinde olmaz, mü’mini kötülemez. mü’min mü’mini dışlamaz. o cihad,
kâfire yapılır. yaptın mı?.. afganistan’a gittin mi?.. orda düşmana silah attın mı?.. cihad emiri!?.. nerde cihad emirliği yaptın?.. yapmadın, sadece nutuk attın. “neler yaptık şu vatan için; kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.” dediği gibi şairin, sadece nutuk söyledin.

millet kusuru kendisinde bilmiyor; “efendim, % 90 müslüman hatalı” diyor. “ötekiler, patates dininden!” diyor; tabiri aynen böyle!.. yani, “partiyi (rp) destekleyenler tamam, desteklemeyenler patates dininden, diyor; desteklemedikleri için alay ediyor. cihadı öğüyor, medhediyor, medhediyor, medhediyor; ondan sonra da, ne diyor: “—en büyük cihad, seçim sandığında parti müşahidi olarak
bulunmaktır!” diyor. peki öyleyse, sen partinin muvaffak olması için, müşahidin bile böyle cihadın en yüksek mertebesinde olduğunu ifade ediyorsun da; niye reye en çok muhtaç olduğun zamanda ve seni en son seçime kadar desteklemiş olan dergâhla savaşa kalktın?

“—hocalarla bir şura kurayım da, başıma hocaları belâ mı alayım?” demiş rıfat boynukalın’a...
böyle şey mi olur?.. şurayı kabul etmiyor ki adam!... “ben emirim!” diyor. “baş başa, baş şeriata bağlı; yani bana bağlı” diyor. kendisine bağlı demek istiyor. “ben de istediğim gibi ictihad ederim!” diyor.

sen ictihad edemezsin!.. çünkü sen, ne ayet bilirsin, ne hadis bilirsin, ne arapça bilirsin, ne de ictihadın şartlarından herhangi bir tanesine sahipsin, ne de ekseriyetle tasvip görmüş ve seçilmiş
bir insansın!.. senin eski yol arkadaşların bile sana kırılmış, senden ayrılmışlar. en son noktaya kadar, sana elinden geldiği kadar yardım etmiş, yaralarını sarmağa çalışmış insanlarız biz. bize bile tavır almışsın. sen nasıl cihad edeceksin?..

daha iyi niyetle, daha büyük müslümanı kucaklayacak bir partiyi kurmak, bugün müslümanların boynunun borcudur!...
yeni başlayanlar ve aşinalıktan kurtulmak isteyenler için erbakan kimdir? belgeseli. yorumlar da ibretlik.özellikle dk 11 de kendi ve partisinin menfaati için çalışıp devlete millete hizmet diye sunanlara verdiği ayar ne kadar güncel...https://youtu.be/lbx1ezt3joe
kendisi hakkında en güzel sözleri herhalde ihsan şenocak yazmıştır; (*)ulu hocalar, “kumandan bu olmalı” dedi. anadolu’nun muazzez evlatları da ardına düşüp, “i̇şte fetih ordusu, işte kumandan” diyerek yürüdü. allah’a inanmanın ve her şeyi yalnız ondan beklemenin ders olarak okutulduğu iman ve umut ocaklarını yeniden o açtı. ulu hocaların söyleyemediğini -onlar adına- o söyledi. yüzyılın en onurlu konuşmalarını o yaptı. dev dalgalara karşı kollarını gerdiğinde yanında birkaç kişi vardı fakat tereddüt etmedi. “allah azze ve celle imanımıza göre imkanlar yaratacaktır” dedi. allah’tan bahsetmenin yasak olduğunu bir yazıyla bütün bir anadolu’ya bildiren başvekâlette, yıllar sonra bir başvekil olarak ilk toplantısına, “allah’ın adıyla” başladı. saman pazarında asılan bütün ulucanlar adına bir ramazan günü ulu hocaları başvekâlette bir iftar sofrasında ağırlayarak devlet namına onlara iade-i itibarda bulundu. bir şubat günü o durunca zaman da durdu. gökler sevindi. çad’da çobanların, gazze’de mücahitlerin, çeçenya’da kafkas kartallarının gözleri doldu. göklerin kapısı açıldı ve yarım asır küfre karşı direnen süvari geride bir kabir, hafızalarda silinmez izler, yüz binlerce talebe ve bir halef bırakarak sonsuza gitti.
erbakan 1990’lardan sonra kendi partisini “cemaatleştirme” çabasına girdi ki, bu i̇slami hareket açısından çok önemli neticeler doğurdu. onun tek kişide bütün otoriteyi toplama isteği en başından beri vardı, zira necip fazıl’ın burada tutunamamasının nedenlerinden birisi de erbakan’ın bu uzlaşmaz tavrı. tabi burada necip fazıl’ın kendine has karizmatik kişiliği de etkili olmamıştır denmez. lakin msp’yi kurarken ideolocya örgüsü’nü parti programı yapmak için necip fazıl’dan izin isteyecek kadar ona ve fikirlerine bağlı erbakan’ın nfk ile ayrı düşmesi bu sebeplerden ileri geliyor denebilir. (bu hadiseyi milli görüşün önemli isimlerinden zübeyir yetik hatıralarında anlatmıştır).

mnp ve msp’nin aslında iskenderpaşa cemaatinin, m.zahid kotku’nun teşebbüsleriyle vücut bulduğu, ilk dönemde kadrolarının çoğunu cemaat mensuplarının oluşturduğu bir gerçek. lakin 1970’lerde nurcular msp’nin islam’ı kendi partileriyle özdeşdirdiklerini iddia ederek; 1990’da ise iskenderpaşa cemaati erbakan’ın tasavvufa ve hakyol vakfına savaş açtığını ileri sürerek desteklerini çektiler. burada erbakan’ın kendi otoritesini sağlamlaştırmak için partisini islami hareketin merkezine oturtma amacının büyük payı var. kendisini “cihat emiri” olarak nitelemesi, kendisini desteklemeyenlerin “patates dininden” olduğu söylemi buradan çıkıyor. cemaatlerin bu kopmalarına da agresif bir tavır alıp “bana biat etmeyen kendine din arasın” demesi onun uzlaşmaz tavrının örneği. bulunduğu pozisyon itibariyle cemaatler üstü bir konuma yerleşip onların siyasi planda birliğini sağlayabilir miydi bunu kestirmek güç, ama erbakan gücünü paylaşmamayı tercih etti. zaten milli görüş tabanındaki “erbakan miti” de cemaatlerin partiden uzaklaştığı 90’lı yıllarda zirve yapmıştır.

28 şubat bu anlamda milli görüş hareketinin “parti cemaatleşmesiyle” asla iktidara gelemeyeceğini gösteren bir tecrübe oldu. hayrettin karaman erbakan ile bir görüşmesinde onun bilinçlendirme, eğitim-öğretim vs. hamlelerini “yıllar sürecek, sonu da belirsiz” diyerek hafife aldığını ve “eğer önümüzdeki seçimde şu kadar milletvekilini allah lütfederse istanbul’da altı ayda ince çorapla dolaşan kadın göremezsiniz” dediğini anlatıyor.

en nihayetinde erbakan çok zor bir zamanda insiyatif alıp islami hareketin siyasal planda var olmasının önünü açtı, mücadele etti. bunun meyvelerini inkar etmek anlamsız. lakin erbakan ve milli görüş’ü islami perspektiften değerlendirirken bunları da göz ardı etmemek lazım.
bugünleri daha iyi anlamak için kaydı olan bütün konuşmalarını defalarca dinlememiz gereken dava adamı.


https://youtu.be/ewmtebo3duc
taraftarlarınca bir nevi şeyh gibi görülen, sık sık kerametleri anlatılan rahmetli siyasi lider. haziran 2015 seçimlerin zamanında milli gazetede uzun yıllardır yazdığı halde ak partiye oy vereceğini açıkça ilan eden i̇smailağa cemaati hocalarından mehmet talu'nun facebook sayfasına birisi: "hocam sen demedin mi geçen seçimde tam akp'ye oy verecekken oy kabini içinde birden erbakan hoca hulul edip "mehmet sakın ha" deyince ben yine saadet partisine verdim diye. şimdi ne oldu ne değişti.." gibisinden ilginç bir yorum vardı. bu çok uç bir örnek olsa da ilginç anlatım ve bakış açılarına hala saadet partisine yakın köşe yazarlarının yazılarında veya konferanslarında rastlanabilir. hususi ev sohbetlerinde ise dışarıya pek aktarılmayan ne gibi hikayeler vardır çok merak ediyorum. bazen de şu hayatta böyle insana değişik bir motivasyon veren sâfî ve fanatik bir bakış açım olamadığına hayıflanıyorum. ne güzel aslında, falan kişi birşey anlatıyor ve bundan sonra yapılacak işler için hiçbir akıl yürütmeye ve sorgulamaya gerek kalmıyor. doğru yol ve doğru iş üzere olduğundan tamamen emin olduğun için sadece hedefe odaklanıyorsun.