türkçeden arapça ve farsça kökenli kelimelerin çıkarılması – dertli sözlük
dili türkçeleştirmek adına kültürden ve medeniyetten mahrum bir dil icad etme gayretidir, türkçeyi ameliyat masasında katletmektir.

farsça kökenli kelimelere birkaç örnek vermek yeterli:

(bkz:çarşamba)
(bkz:perşembe)
(bkz:abdest)
(bkz:peygamber)
(bkz:çeyrek)
(bkz:pençe)
(bkz:ayna)
(bkz:hafta)
(bkz:aferin)
(bkz:bedava)
(bkz:bahçe)
(bkz:belki)
(bkz:pençe)

arapça kökenli kelimelere birkaç örnek:

(bkz:kelime)
(bkz:cümle)
(bkz:medeniyet)
(bkz:acaba)
(bkz:bazen)
(bkz:bazı)
(bkz:an)
(bkz:basit)
(bkz:cumhuriyet)
(bkz:edebiyat)
(bkz:kere)

bir de özel isimler var:

(bkz:ahmet)
(bkz:mehmet)
(bkz:seyfullah)
(bkz:ali)
(bkz:asuman)
(bkz:arzu)
(bkz:bade)
dini bir temeli olduğunu savundukları için din düşmanlığı adına dini herşeyi yok etmek adına yaptıkları ama zengin güzel dilimizi yok edip kısırlaştırdıkları din düşmanlarının elinde patlayan ama kısmen başarılı olan bilinçli bir saldırıdır. üstüne üstlük bu saçmalık dilimizin emanet edildiği tdk gibi bir kurumun ermeni başkanı tarafından yapılmış sonrasında ise truva atı türkler tarafından devam ettirilmiş bir saçmalıktır.
lisanımızdaki arabi kelimeleri ihraç edeceğiz < i̇smet i̇nönü
i̇hraç = arapça
lisan = arapça
aklıma bu geldi hayırlısı
koskoca bir toplumu tek kalıba sokma projesinin önemli ayaklarından bir tanesidir. bu proje zamanla geliştirilerek aslında tüm dillerin türkçe'den türediği iddiasını gündeme getirmiş hatta bunu ispatlayabilmek için saçma bir teori olan güneş dil teorisi ortaya atılmıştır. 1938 de bu teori ile ilgili söylenmiş meşhur da bir söz vardır:"güneş öldükten sonra teorisi nasıl hayatta kalır?". güneş dil teorisi ideolojik takıntının son noktasıdır.
(bkz:güneş dil teorisi)
her idare kadrosu ve diktatör, kendisinden akıllıca bir iz taşısın mantığı ile dilimize birer kez tacizde bulunmuştur. doğrudan bir müdhalalesi olmamışsa da, popülerleştirdiği avrupai kelimlerle bunu başarmıştır.
farsça ve arapça'dan dilimize giren kelimeler diye kestirip atanları bazen ıslak sopa ile dövesim geliyor. çünkü bu insanlar "osmanlı türkçesi" denen bir dilden haberdar değillerdir. bu dil sadece bir devletin değil, müslüman coğrafyaların ortak dili halini almıştır bir dönem. dönem dediysek, az değil 600 yıl. "halk cahil kaldı" naralarıyla latince harflerin güzelliğinden bahsediliyor. aslında cehalet noktası halkın okuyamaması değildi. kızgın olunması gereken nokta, 600 yıl boyunca bi kaç eser dışında düz yazı mantığına önem verilmeyip, aruz vezni denen illet ile algı zorluğu yaşatan manzum eserlerin verilmesiydi. neydi bunlar ; kaside,gazel,mesnevi,rubai vs vs. oysa aynı dili kullanarak hem ilim ve sanat alanında güzel zihniyetler ortaya konsaydı, şu an ilk edebiyat örneklerimizi kopyaladığımız fransız edebiyatı bizi taklit ediyor olurdu. şu an yoğunluğum olmasa ve biraz kafam rahat olsaydı buna dair onlarca sayfalık bir yazı yazabilirdim ama özetleme mecburiyetim doğdu.

özet ile;
osmanlı dili farsça ve arapça'dan toplama harflerle yapılmıştır bu doğru ama eser içeriğinde farsi ve arap edebiyatçılar bize gıpta ile bakmışlardır. çünkü bizde kanuni sultan süleyman (*) gibi cihan padişahı bile divan edebiyatına en çok şiir eser kazandıran şairlerden anılmıştır. yavuz sultan selim, fatih sultan mehmed han gibi çağlara isim vermiş padişahlar edebiyat eserleri üretmişlerdir. benim hesapladığım neden çok basit. osmanlı dili harfleri ve ithal ettiği kelimeleri ile islam dili halini aldığı için, bir osmanlı vatandaşının dini açısından da bilgi sahibi olması işten bile değildi. kuran'-ı kerîm'e picasso eseri gibi değil de, öğüt kitabı gibi bakabiliyordu.

latince o kadar övülmüş ve zihne kusursuz bir sembol dizimi olarak işlenmiştir ki, harf devrimi ile halkın bir gecede cahilleştirilmesi örtbas edilip, aydınlanma devri olarak anılmıştır. hemen fransız ve alman felsefe eserleri, materyalist görüş baskıları başlamıştır. yani zaten yeterince gerisinde kaldığımız rönesans hamlelerini geçecek bir adım yerine, onun taklidi olmayı tercih etmişizdir.

ben olsam ne yapardım?
avrupa'nın fransız ağırlıklı eserlerini ben de çevirip okutmak isterdim ama bu tür eserlerin örnek teşkil etmesi, taklit ürünü olmasını engellerdim. dilim yine osmanlıca olurdu. bu mümkün mü?
mümkün.
bunu yapan insanlar gerçekten şu an bizlerin sahip olduğu elektronik ve güncel kitaplıklara sahip olmayan insanlar.
namık kemal, ziya paşa, şinasi,recaizade mahmut ekrem,samipaşazade sezai, ahmet mithat... bu liste uzar gider. o latinceyi zorla şırıngalayan ve bugün hala ruhu varolan topluluk, bu insanların meyvelerini yedi. çünkü onlar bahsettiğimiz avrupai eserleri ilk veren insanlar ve osmanlıca başarmışlardır bunu.
hem de "lisan-ı avam üzre!"(şinasi'nin ilk sadeleştirilmiş türkçe eserinde geçer. "halkın anlayacağı dilde yazılmıştır" manasnı taşır.)
sözüm ona evrensel dillerin sahibi kocaman devletler, çağa aykırı (*) dillerden aldığı kelimeleri yalnızca maskelemek suretiyle kendi diline uydurup bizlere kıvançla (*) sunar iken; bizim zaten içinde olduğumuz çağı yakalamak hülyasıyla bir vakitler peşinden koştuğumuz serap... (*)
geriye pek birşey kalmaması durumudur. kalan uyduruk kelimelerle mi dilimizi koruyacağız? ya da atalarımızın kullandıkları kelimeleri dilimizden çıkararak yapmaya çalıştığımız şeyin amacı ne? diye sorarlar adama...