kelebeğin rüyası – dertli sözlük
başrollerini kıvanç tatlıtuğ, mert fırat, belçim bilgin' in oynadığı film 22 şubatta vizyona girecek.
(http://www.youtube.com/watch?v=q4fmekvvqq8)
konuya yılmaz erdoğan'dan bahsederek başlayalım.
bir insan işinin ehli olduğu zaman 'kötü denilen' işlerinde bile belli bir kalite oluyor.
bu filminde de bilhassa repliklerde yılmaz erdoğan kalitesini gördük. birçok konuda eleştireceğimiz, beğenmeyeceğimiz adam işi konusunda gerçekten çok iyi.

filme gelecek olursak;
görüntü yönetmeni çok iyi iş çıkarmış. görsel kalite anlamında sayılı türk filmlerinden biri. sahneler, fotoğraflar çok iyi
türk filmlerinden biri dedik de, aslında türk filmi gibi de olmamış.
birkaç sahne hariç, dekor kıyafetler ve sair avrupa ve amerika sinemalarındaki dönem filmlerinin aynısı olmuş.
aynı filmi polonyalı bir yönetmen çekse. altyazılı seyretsek ''aa bize ne kadar çok benziyor'' demeyiz.
tabi film gerçekle birebir olmak zorunda değil, bu yüzden de bu yazdıklarımız eleştiri değil, tesbit.

şiir, aşk konulu filmlerin hikayeleri hep klişelerle doludur. kelebeğin rüyası'nda türk filmi klişeleri pek yok ama konuyla ilgili klişe çok.
oturup böyle romantik aşk şiirleri yazmış kişiler filmin bu kısmına hayran olabilirler ama şiirle falan çok ilgisi bulunmayan kişiler 'ehh işte' diyeceklerdir.
bir de bu tür filmler 'bir şey söylemezler'. seyredilir, beğenilir, geçilir.
yılmaz erdoğan'ın kendine has 'resmi ideolojiye göndermeler'i de olmazsa hakkaten hiçbir şey söylemeyen bir film olarak kalacak.

velhasıl;
görüntü konusunda çok iyi, diyaloglar çok başarılı, oyunculuk gayet iyi.
olmuş.
i̇zlemenizi tavsiye edeceğim bir film. önceden de ifade ettiğim gibi, filmdeki o hüzünlü havayı yakalamak için teknik olarak renkler fazla söndürülmüş "color correction" dediğimiz teknikle.
konulara gelince biraz fazla dramatize edilmiş gibi geldi.
genel olarak değerlendirmem : "izlenebilir." bayılmazsınız.
filmin afişini ilk gördüğümde aklıma direk pearl harbor gelmişti. dedim bu nasıl çakma bir afiştir yav!
filmi izlediğimde de gördüm ki, bazı kareler, kostümler vb. oldukça toplama olmuş. mesela kostümler ve çekim yerleri bisiklet kullanımları bana direk 94 yapımı il postino'yu hatırlattı. filmde gemide geçen bir sahnede radyodan pearl harbor saldırısıyla ikinci dünya savaşının başladığı haberini öğrendiklerinde, afiş aklıma geldi ve gülümsedim doğrusu.

filme gelirsek... film sonunda sır'la beraber aynı kişi dikkatimizi çekti, görüntü yönetmeni gökhan tiryaki; oldukça güzel bir iş çıkarmış. kamera açıları ve çekim zamanlarına bakılırsa film için gerçekten emek verdiğini anlayabilirsiniz. insanın zonguldak'ı gezesi, karlı bir havada heybeli ada'da yürüyesi geliyor. görüntü yönetmeni olduğu filmlere de şöyle bir göz attım, çok seçici davranmamış çalışacağı ekiplerde. keşke daha seçici davransaymış dedim.
filmde her ne kadar "toplama" kullanımlar görsem de, yılmaz erdoğan diyaloglardaki o kendine has zeki söylemlere yer vermesi ve dönemin ulus devletine yaptığı "çakma" diye nitelendirebileceğimiz göndermeleriyle, ağırlığını ortaya koymasını bilmiş, bu da toplama kısmını biraz örtmüş.
her ne kadar dizilerde şöhretini duymamak mümkün olmasa da, şuana kadar ilk defa bir kıvanç tatlıtuğ performansı izlemiş bulundum ve gerçekten beğendim diğer rol arkadaşı mert fırat'la beraber iyi bir ikili oluşturup çok güzel oyunculuk çıkarmışlar.

"ne anlatıyor bu film?" hususunu da filmin içinden üç replikle anlatabilmek mümkün:
- (i: aşk en güzel bahanesidir şiirin). (b: bol miktarda romantizm var.)
- (i: acı bahanesidir şiirin.) (b: bol miktarda drama var.)
- (i: şiir bahanesidir hayatın.) (b: bol miktarda şiir var.)

ve bir de yazı buldum filmle alakalı, ciddi manada spoiler içermekte, mümkünse filmi izledikten sonra okuyunuz. zaten izleme gibi bir düşünceniz yoksa da okuyabilirsiniz tabi.(*) (http://www.zaman.com.tr/kultur_siir-bahanesidir-hayatin_2056609.html)
şimdiye kadar türk sinemasında pek rastlamadığımız tarzda bir film. genel olarak iyiyken kadın oyuncular yanlış seçilmiş gibiydi sanki.
iki yakın arkadaşın aynı kıza aşık olması durumu iyi atlatılmış ama sırf bunu atlatabilmek için devreye giren feruh zeynep abdullahın canlandırdığı karakter fazla zorlama olmuş..
belçim bilgin erdoğan güzel bir kadın, olgun bir kadın yada biraz daha zorlarsak genç bayan rolünde güzel duruyo fakat o lise üniforması giydiği sahneler skeçlerdeki siyah önlük giydirilmiş ilkokul çocuğunu canlandıran büyük adamlar gibi sırıtıyordu. daha minyon bir oyuncu olabilirdi. ve belçim erdoğanın oyunculuğu yer yer evim sensindeki fahriye evcen abartısına benzer bi abartıyla canlandırılmış, gülmeli kahkahalı kısımlarda.
o oyuncularla başka bir senarist daha fazla izlensin diye vıcık vıcık sahneleri çoğaltıp ekleyebilirdi ama yılmaz erdoğan yapmamış, iyi yapmış.
ve kasvetli filmin havasını dağıtan iki şairin özellikle rüştünün tebessüm ettiren esprileri iyi gitmiş filme.
on üzerinden 6.
edebi yönünün daha fazla ön planda olmasını beklediğim lakin hayatın o kadar da uzun sürmediğini ve edebiyatın bir yere kadar olduğunu alttan alta söyleyen bir film ve hayatın zorluklarının aşık olduğun insana kavuştuğunda bitmediğini de bir o kadar çarpıcı resmedebilmiş bir film. ayrıca sinema da izlediğim nadir filmlerdendir kendisi, görsel olarak da fevkalade güzeldi.

oyuncu performanslarına gelecek olursak liseli kızın liseli olmaktan çok uzak olduğunu belirtmeliyim öncelikle. kıvanç ciddi anlamda zayıf bir vücutla rol almış ve ilk defa takdir edecek bir yönünü buldum, lakin yakışıklığı olmadığını söylemek durumundayım, mert fırat ise benim için gün yüzüne yeni çıkmış bir artist gibiydi. çok farklı rolleri başarıyla sürdürebileceği kanısındayım.
oscar adaylığı hakkında yılmaz özdil'in yazdığı yazı ibret olsun diye okunabilir.
öyle böyle değil, çok zekice.

(http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24648720.asp)