okuduktan sonra iskender pala'nın diğer kitaplarını da okuma merakı uyandıran, bugüne kadar pala'nın romanlarını fark edemediğim için kendi kendime hayıflanmama sebep olan kitap. yunus emre'nın hayatını, tasavvufla tanısmasının yanısıra donemın anadolusunu, mogol zulmunu, beylikler dönemini ve ahmet yesevinin izinden giden sufilerin bu topraklardaki hizmetlerini çok iyi anlatmış. alamut kalesindeki hasan sabbah ve adamları, mevlananın konyada bir camiideki sohbeti vb. gibi tarihi birçok şahsiyet romanın sayfalarında geçit yapıyor.
aşkın odu ciğerimi yaka geldi yaka gider diye güzel bir ezgi vardı. orada geçen ve ateş anlamına gelen farsça olduğunu zannettiğim sözcük.
tamamen türkçe bir kelimedir. ateş/alev demektir. bazı sözlüklerdeki (*) herşeyi bilen yazarlar "aşkın ateşi" diye çevirmiştir. öyle olsa "aşkın odu ile yandım" denmez, "od ile yandım" denirdi.
ateşin raksındaki lezzeti anımsatan en ufak bir fonetik yankıdan yoksun olan odun gibi bir kelime.
şebnem ferah'ın bir albümü.
içindeki çok yorgunum isimli parçanın sözleri nazım hikmet'in mavi liman şiirine; müziği ise cem karaca'ya aittir.
fakat ben şebnem ferah yorumunu da çok beğendim.
albümdeki diğer parçalardan beğendiklerim; od, kalbim mezar, savaş boyası, ya hep ya hiç
içindeki çok yorgunum isimli parçanın sözleri nazım hikmet'in mavi liman şiirine; müziği ise cem karaca'ya aittir.
fakat ben şebnem ferah yorumunu da çok beğendim.
albümdeki diğer parçalardan beğendiklerim; od, kalbim mezar, savaş boyası, ya hep ya hiç
