aziz mahmud hüdayi – dertli sözlük
hüdâyî hazretleri buyurur:

i̇lm billâhʼa çalış sen, yürü ey himmeti dûn!

nice bir “câze yecûzü” nice bir “kâne yekûn”?..

“ey himmeti/gayreti zayıf kimse! sen git de allâhʼı bilmeye çalış! ne zamana kadar ilim diye fiil çekimleriyle (kelimelerin şeklî yapılarıyla) ömür tüketip duracaksın?!”

[i̇nsanoğluna bahşedilen bütün ilimler, cenâb-ı hakkʼın sonsuz ilminden sadece bir tecellî kırıntısıdır ve oʼnun kâinâta koyduğu kâidelerin tespitinden ibârettir. cenâb-ı hak, varlıklara o kâideleri koymasa, insana onları keşfedecek aklî, zihnî ve kalbî istîdatları vermese, insan için “ilim” diye bir şey olmazdı. nitekim bu nîmetlerden mahrum olan hayvanat için “ilim”den söz edilemez.

bu bakımdan ilim, insanın aklını ve kalbini evvelâ o ilmi var eden sonsuz kudret sahibiʼne intikâl ettirmeli, yani mârifetullâhʼa bir basamak teşkil etmelidir. zira bütün ilmî faaliyetler ancak bu temel üzerinde makbuldür.

aksi hâlde ilim -velev ki ilâhiyat ilimleri bile olsa- sadece zâhiren tahsil edildiği takdirde, insanı menzil-i maksûda, yani asıl hedefine ulaştıramaz. i̇nsanın idrâki eserden müessirʼe, sanattan sanatkârʼa, eşyânın hakîkatine, hâdisâtın hikmetlerine, neticede mârifetullâhʼa intikâl edemezse, bu nevî ilmî faaliyetler, faydasız bir yorgunluktan ibâret kalır.