devam..
hazret-i mevlânâ, insanın ebedî saâdeti için lüzumlu olan ilmi elde etmenin ehemmiyetini ve bundan mahrum kalanların hazin âkıbetini, bir hikâye ile ne güzel îzah eder:
bir nahiv (dil bilgisi) âlimi gemiye binmişti. sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. gemiciye zaman zaman nahiv ilminden suâller sordu. muhâtabından her defasında “bilmem” cevâbını alınca da, ona karşı ilmiyle övünmek üzere:
“–yazık! cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını hebâ etmişsin.” diyerek onunla istihzâ etti.
temiz kalpli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldıysa da, olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi.
derken şiddetli bir fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. herkesi büyük bir telâşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:
“–ey üstad, yüzme bilir misin?” diye sordu.
nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette ve titrek bir sesle kekeleyerek:
“–hayır, bilmem!..” dedi.
bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu karşılığı verdi:
“–nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm hebâ olmuştu; öyleyse şimdi senin bütün ömrün hebâ oldu. zira gemimizin bu girdaptan kurtulması mümkün değildir.
ey nahivci! bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarurî olduğunu bilmiyor muydun?..”
kıssadaki nahiv ilminden maksat, kula bu cihan mektebindeki asıl tahsilini unutturan lüzumsuz ve faydasız meşgalelerdir. asıl faydalı ilim ise, ihtiyaca cevap veren ilimdir. beşerin en büyük ihtiyacı da, yaratılış gayesini gerçekleştirmek, yani cenâb-ı hakkʼa kul olabilmektir. zira allâhʼın rızâsını kazanıp ebedî azaptan kurtulmak ve ebedî saâdete nâil olmak, buna bağlıdır.
yine kıssadan anlaşılacağı üzere; fânî vücut gemisi ölüm girdabında çırpınırken, yani dünyaya büyük vedâ ânı olan ecel yaklaştığında, sırf nefsin menfaatine yarayan dünyevî bilgiler, kulun ebedî hayatı için bir fayda sağlamayacaktır.
alıntıdır
hazret-i mevlânâ, insanın ebedî saâdeti için lüzumlu olan ilmi elde etmenin ehemmiyetini ve bundan mahrum kalanların hazin âkıbetini, bir hikâye ile ne güzel îzah eder:
bir nahiv (dil bilgisi) âlimi gemiye binmişti. sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. gemiciye zaman zaman nahiv ilminden suâller sordu. muhâtabından her defasında “bilmem” cevâbını alınca da, ona karşı ilmiyle övünmek üzere:
“–yazık! cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını hebâ etmişsin.” diyerek onunla istihzâ etti.
temiz kalpli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldıysa da, olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi.
derken şiddetli bir fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. herkesi büyük bir telâşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:
“–ey üstad, yüzme bilir misin?” diye sordu.
nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette ve titrek bir sesle kekeleyerek:
“–hayır, bilmem!..” dedi.
bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu karşılığı verdi:
“–nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm hebâ olmuştu; öyleyse şimdi senin bütün ömrün hebâ oldu. zira gemimizin bu girdaptan kurtulması mümkün değildir.
ey nahivci! bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarurî olduğunu bilmiyor muydun?..”
kıssadaki nahiv ilminden maksat, kula bu cihan mektebindeki asıl tahsilini unutturan lüzumsuz ve faydasız meşgalelerdir. asıl faydalı ilim ise, ihtiyaca cevap veren ilimdir. beşerin en büyük ihtiyacı da, yaratılış gayesini gerçekleştirmek, yani cenâb-ı hakkʼa kul olabilmektir. zira allâhʼın rızâsını kazanıp ebedî azaptan kurtulmak ve ebedî saâdete nâil olmak, buna bağlıdır.
yine kıssadan anlaşılacağı üzere; fânî vücut gemisi ölüm girdabında çırpınırken, yani dünyaya büyük vedâ ânı olan ecel yaklaştığında, sırf nefsin menfaatine yarayan dünyevî bilgiler, kulun ebedî hayatı için bir fayda sağlamayacaktır.
alıntıdır