müslümanları geri bırakan hastalıklar – dertli sözlük
birinci sırada gelen hastalığımız: erteleme hastalığı.
yapmamız gerekeni bildiğimiz halde geri erteleyebildiğimiz kadar erteleme; sonunda da ya yap(a)madan bırakma ya da yarım yamalak (yapmış olmak için) yapma hastalığıdır. çok tehlikelidir, hele bir de unutkanlığınız da varsa "cehennemcil" bir tehlike bile arz edebilir. (*)

ikinci sırada gelen hastalığımız: (bkz:bana ne hastalığı).
ortada bir münker görüldüğünde "(b: bana dokunmayan yılan bin yaşasın)" şiarıyla ortamı hızla terk etme hastalığı olduğu gibi; günümüzde: "iktidar zaten bizden, oyumu da verdim gerisi onlara kalmış!" veya "iktidarda bizimkiler var canım, yapılan kötü gibi gözükse de (b: vardır bir bildikleri!)" şeklinde tezahür etmiş biçimleri de mevcuttur.

üçüncü sırada gelen hastalığımız: genelleme hastalığı.
iki tane benzer olay gördüğümüz an ortaya çıkan müthiş bir hastalıktır. aslına bakarsanız çoğu zaman bir tane bile yetiyor, görülen bir doğru veya yanlış -ama genellikle de yanlış- durumu bütün topluma, cemaate vb. mal etme hastalığıdır. (i: müslümanların ümmet olamamasındaki en büyük etken hastalıklardan birisidir.)

dördüncü sırada gelen hastalığımızı kavramsallaştırmak biraz zor. birkaç kelimeyle şu şekilde ifade edebilirim sanırım: (b: en doğru benim bildiğim/inandığım hastalığı)
"dinimiz hakkında okuduğumuz, dinlediğimiz; ama en çok da aileden/atalardan aldığımız argümanlarla yürüdüğümüz istikametin en doğru istikamet olduğu, bunun dışındaki istikametlerin hepsinde yanlışlık bulunduğu" düşüncesi bu hastalığın temelidir. hatta bu hastalık fırka-i naciye hadisiyle de birleşince bir sonraki hastalığımız olan (b: tekfir etme hastalığı) da ortaya çıkıyor. (i: bu hastalık da müslümanların ümmet olamamasındaki en büyük etkenlerdendir.)

beşinci sırada gelen hastalığımız: tekfir etme hastalığı.
hz. peygamberden çok sonra oluşan mezhepler ve daha sonra oluşan cemaat vb. oluşumlarla birlikte kur'an'ın muhkeminden olmayan mesleleri itikadi/imani meseleler yaparak, kendi bulunduğu mezhep/cemaat vb. dışındaki bütün oluşumları cehennemlik görme hastalığıdır. bu hastalığın en yaygın ve korkunç hali de kişileinr bağlı bulundukları görüşleri "din" haline getirmeleri ve "en doğru islam budur" düşüncesiyle muahafazakarlaşmalarıdır. (i: bu hastalık ise ümmet olamamamızdaki en büyük gediktir.)

altıncı sırada gelen hastalığımız: okumama hastalığı.aslında bu hastalığın ilk sıralarda yer alması gerekir; ama yukarıda saydığım hastalıkların çoğuyla bir bağı olduğu için bu sırada andım.
dinimizi öğretmek için allah'ın bize gönderdiği ipe(kur'an'a) sımsıkı sarılamama hastalığıdır. aslına bakarsanız dünya üzerinde en çok okunan kitap kesinlikle kur'an'dır; ama gelin görün ki yapılan okumaların ezici çoğunluğu anlamak için değil, ölülere göndermek için olduğundan hiçbir etkisi olmuyor. yani hastalığımız anlamak için kur'an okumama hastalığı...

yedinci sırada gelen hastalığımız: (b: bir topluluğa bağlanıp, aklımızı da o topluluğa emanet etme hastalığı)
bu hastalık okumama hastalığının bir sonucu. aslında insan fıtratı ve dini gereği topluluk halinde yaşamak zorundadır; ancak bu durum müslümanları reaya haline getirmemek koşuluyla olmalıdır. aklını kullanmayan müslümanın ise reaya olması kaçınılmazdır.
reaya olmanın en temel sonucu ise: (b: o yapmışsa vardır sebebi),(b: bunu yapmalıysam vardır bir hikmeti) vb. cümlelerle aklı devreden çıkarıp kula kulluğu devreye sokmasıdır.


hastalıklar artırılabilir, yerleri değiştirilebilir; ama teşhis önemlidir. teşhis olmadan tedavi mümkün değildir.
ferdi anlamda; insan şahsiyetini oluşturan altı temel kavramdaki noksanlıklar.
altı kavram:
adalet, emanet, ehliyet, merhamet, sadakat sevgi

bir insan, adil, emin, ehil, merhametli, sadık ve mahlukata sevgi nazarı ile bakıyorsa, ne geri kalır, ne geri bırakır.

toplumsal anlamda ise üçtür: cehalet,(şuursuzluk) fakirlik ve ayrılık.

cehalet; cahil -bilgisi ne kadar olursa olsun- kalbi ve beyni hasta olan kişiye denir. fikir ve muhabbet noktalarında kusur varsa; genelleme yapar, erteler, bahane üretir, tekfir eder, suçlar ve saire ve saire. (bkz:kalbin hastalıkları)
bütün neticeleri ile cehalet tek başına bir yazı bahsi.
(bkz:hayat tarzına dönüşmeyen din)

fakirlik; tembellik, tevekkülü yanlış okuma, okumamanın ve allah'la irtibat kopukluğunun doğal bir sonucu fakirlik; evvela asri olamamaya sebep olur. asri olamamak ise ilerlemiş medeniyetleri talide sevkeder ki; halimiz budur.

ayrılık.
mevzu uzun. ama herkesçe malum. dünyayı ve türkiye müslümanlarını geçtim, bu sözlükte yazarlık yapan müslümanlar bile ayrı ayrı.
ol ayet: (bkz:enfal suresi 46. ayet)

şifa nedir?

ferdi anlamda da, toplumsal anlamda da şifa aynıdır.

allah kur'an'da buyurmuş:
''eğer o ülkelerin ahalisi iman edip allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette biz üzerlerine gökten, yerden nice bereket ve bolluk kapılarını açardık. fakat onlar peygamberleri yalancı saydılar, biz de işledikleri kötülükler sebebiyle kendilerini cezaya çarptırdık. '' (a'raf, 96)

ferdi kurtuluş:
mealen, talak suresi 2-3 ayetler: kim allah'a karşı sakınırsa, allah ona bir çıkış yolu yaratır ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.

ezcümle; geri kalmanın sebebi: allah ve resulüne itaatsizlik.
şifası: allah ve resulune itaati ve dinin kurallarını öğrenme. samimi bir şekilde uygulama.
adalet de budur.
ya eyyühellezine amenu eeminu" sırrınca en büyük hastalık; imana çalış-mamak.
bunun muhtelif esbabından birkaçı:
-müslümanlık ile imanı aynı zannedip veya kabul edip zaten müslümanız inanıyoruz' diyerek tembellik döşeğine düşmek.
-imanı kelime-i şehadetten ibaret zannedip, ziyadeleşmesine çalışmamak.
-herkesteki imanı bir zannetmek. müslüman oldu diye müttaki bir müselmanla kendini kıyaslamasından anlarız.

-dindeki kuvvetin imandan değil muhtelif sebeplerden geliyor zannetmek.
bu hastalık avamın değil, işi bilenlere hastır. mesela günde bin kere tevhid zikri çeken, takvaya bürünse, bunu ya zikirden, ya şeyhten, ya kalbanilikten bilir. halbuki her zikir, sevap, hasene, amel, tefekkür imanı ziyadeleştirdiğinden, iman bir takva hali bahşeder.

iman adeta cân dır. nasıl ki cân vücudda hiçbir uzvun tekelinde değildir. hatta kalbi duranda bile bir müddet cân görünür. demek kalb ancak cân a bir kaptan köşkü olabilir yoksa lizatihi cân, kalb değildir.

aynen öyle de imanda manevi hayatın belki maddi hayatın cân'ıdır. evet kalb ölse yavaş yavaş imanda söner. ama sadece kalb kuvvetlense iman da kemal-i kuvvette olmaz. ((maddi beden nefes alıyor diye sıhhat ve kuvvetli kalmadığı , gıdaya suya ziyaya da ihtiyaç duyduğu gibi. veya maddi bedenin kalbi sağlıklı olsa akciğeri mariz olmasında kemal-i sıhhat olamadığı gibi.))

nasıl ki maddi bedenin cân'ı, muhtelif gıdalara ihtiyaç duyar, o can onunla kuvvet bulur hayy kalır mevcud olur.
öyle de manevi bedenin cân ı da muhtelif hava, gıda, meyva, meşrubat ile kuvvet bulur. mesela her an havaya muhtaç olan cân-ı beden gibi, her an allah demeye muhtaç bir can-ı manevidir iman.. yani manevi manevi bedenin, havası zükrullah(allahı anmak), suyu namaz, gıdası ilim(kuran) ilaahir..

işte insan bahusus müslüman, zikr ile namaz ile, takva ile, tefekkür ile imanını kuvvetlendirir ve o kuvvet-i iman nisbetinde terakki eder.
tam olarak nasıl kavramsallaştırılır, nasıl aktarılır bilemedim; ama islam'ı en iyi ben biliyorum/yaşıyorum hastalığı olarak nitelenebilir.kişi bazında da topluluk/cemaat bazında da kendini gösteren; kendinden olmayana, kendi gibi düşünmeyene üstenci bir yaklaşımla bakan; mutlak doğrunun kendinde olduğu sanrısıyla hareket edip, bu doğruyla azıcık dahi olsa ters düşen her düşünceye karşı olan, bu karşıtlığın sonucu olarak "diğerlerini" en hafif haliyle görmezden gelme en ağır haliyle tekfir etme arasında bir yol ile karşılayan hastalık çeşidi.cemaatlerin yalnızca kendi topluluklarını fırka-i naciye olarak görmesi de bu hastalığın tezahürlerinden birisidir.islam tarihine baktığımızda hz. osman döneminde fitili ateşlenen, hz. ali'nin halife seçilme sürecinde alevlenen kaotik süreçle başlayan ve o dönemden günümüze kadar da varlığını hiç kaybetmeyen bir hastalık gibi duruyor. hastalıkla mücadelede, hucurat suresi 9. ayet ve bu hastalık karşısında ilim ve hikmet sahibi kişilerin tarihi duruşları iyi birer reçete olarak değerlendirilebilir.
dünyevi hırsların peşine takılıp birliktelikten hoşgörüden ilimden bilimden geri kalmaya sebep olan tüm düşünce fikir ve eylemler. en can alıcı hastalıktır.