iyi ki yazılmış denilen şiirler – dertli sözlük
o

(evrenin efendisine)

dünyanın ağırlığına eklesek,
yıldızları, ayı, güneşi
yine de ağır basarsın ey kalbim
ey kalbimin güneşi....
kar altında hüzün denemesı

dünyanın en uzun hüznü yağıyor
yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
kar yağıyor ve sen gidiyorsun

ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun
belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz

o insan ve tabiat çağını

dön bana ve dinle
kuşlar uçuşuyor içimde

loş bir keman solosu gibi
kuşların uçuştuğunu içimde
dön bana ve dinle.

karanlık denizlerin dibinde
birtakım incilerin olduğunu
birtakım incilere ve hatıralara
neden bağlı olduğumuzu unutma.

duy beni ve dinle
denizler boğuşuyor içimde.

unutma diyorum ama sen anla
anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.
birde orhan veli..

beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
åžiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti.
mona roza

mona roza, siyah güller, ak güller
geyvenin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
ah, senin yüzünden kana batacak
mona roza siyah güller, ak güller

ulur aya karşı kirli çakallar
ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
mona roza, bugün bende bir hal var
yağmur iğri iğri düşer toprağa
ulur aya karşı kirli çakallar

açma pencereni perdeleri çek
mona roza seni görmemeliyim
bir bakışın ölmem için yetecek
anla mona roza, ben bir deliyim
açma pencereni perdeleri çek...

zeytin ağaçları söğüt gölgesi
bende çıkar güneş aydınlığa
bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
seni hatırlatıyor her zaman bana
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur
bir mumun ardında bekleyen rüzgar
ışıksız ruhumu sallar da durur
zambaklar en ıssız yerlerde açar

ellerin ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli oluyor bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin ellerin ve parmakların

zaman ne de çabuk geçiyor mona
saat onikidir söndü lambalar
uyu da turnalar girsin rüyana
bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
zaman ne de çabuk geçiyor mona

akşamları gelir incir kuşları
konar bahçenin incirlerine
kiminin rengi ak, kimisi sarı
ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
akşamları gelir incir kuşları

ki ben mona roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
hayatla doldurur bu boş yelkeni
o masum bakışlar su kenarında
ki ben mona roza bulurum seni

kırgın kırgın bakma yüzüme roza
henüz dinlemedin benden türküler
benim aşkım sığmaz öyle her saza
en güzel şarkıyı bir kurşun söyler
kırgın kırgın bakma yüzüme roza

artık inan bana muhacir kızı
dinle ve kabul et itirafımı
bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
alev alev sardı her tarafımı
artık inan bana muhacir kızı

yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
bir gün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak

altın bilezikler o kokulu ten
cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
bir tüy ki can verir bir gülümsesen
bir tüy ki kapalı gece ve güne
altın bilezikler o kokulu ten

mona roza siyah güller, ak güller
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
mona roza siyah güller, ak güller

sezai karakoç
ara ã‡ağrı

sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
her gelişin bir taze haberdi, unutmadım

aşktı alıp verilen, altın bir vakitti yaşadığımız
bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki, unutmadım

can oynardı evlerde, yollarda, meydanlarda
can alınıp can verilirdi, hiç unutmadım

sen uyurdun, uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
kıyısından seyredilen bir denizdi sanki, unutmadım

ah sevgili! hayat görünürdü kapından bir çırpınış yüreklerimizde
sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde, unutmadım

toprağa düşen tohum, onda gizlenen renk, şekil, koku
senin için biçimlenirdi, renklenirdi, kokardı senin için, unutmadım

ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
istemişlerdi de ezan okumuştu bilal bir sabah, unutmadım

o dirildi, o dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı, hiç unutmadım

ey aşk, ey dirilik soluğu, ey evrenin hareket kaynağı,
nasıl unuturum, nasıl unuturum, hiç unutmadım! ..