ilber ortaylı – dertli sözlük
ne ölçüsüz bir yüceltme ne de bütün değerleri inkar eden objektif diyebileceğimiz nadir tarihçilerden.
kendisinin meşhur bir osmanlı üçüncü roma imparatorluğudur tezi var, özet olarak şöyle diyor;

"türkler konstantinopolis'i 1453'te aldılar. türk i̇mparatorluğu roma'nın müesseselerini gerçi çok önceden devralmış olmasına rağmen bu tarih türkler'in roma'nın varisi olmasıyla eşanlamlıdır.

muhtelif dinlere mensup ve çeşitli dillerin konuşulduğu imparatorlukların kendine özgü yönetimini sadece klasik roma i̇mparatorluğu'nda değil bölgedeki sasani (i̇ran), i̇slam ve ömrü kısa süren moğol imparatorluklarında da görmek mümkündür. osmanlı i̇mparatorluğu'nda kurulan toprak idaresi ve başkentin yönetimi şaşılacak derecede klasik pagan roma ve yanlış olarak da bizans diye adlandırılan hristiyan roma ile benzerlikler gösterir."

yani kısaca osmanlı diplomatik yapılanmasını bizans'tan aldı tezi var. halil inalcık ise şöyle diyor;

"fâtih'in 1476 dolaylarında çıkardığı ikinci kanunnâmesi saltanatının son yıllarından kalma olup devlet örgütleriyle ilgilidir. bunu derleyen nişancı, giriş bölümünde, padişahın buyruğuyla sultanın atalarının yasalarını topladığını,
sultanın kendisinin de kimi eklemeler yaptığını yazmıştır. yasayı, sultanın yapıtın başlangıcındaki yazılı buyruğu (hatt-i hümâyûnu) geçerli kılar; sonunda da sultan “devlet böyle düzenlenmiştir. gelişmesi için benden sonra gelecek oğullarım çaba göstereler" der. bu ikinci kanûnnâme, yetkileri, terfileri, rütbeleri, maaşları ile hükümet ve sarayın başlıca görevlilerini, emeklilik, protokol ve cezaları gösterir. yönetimin merkezi ve iktidarın kaynağı olarak bir mutlak hükümdâr kavramını, sultana yakınlık derecesine dayalı bir protokol sistemiyle yansıtır. bunlar, sanıldığının tersine bizans kökenli olmayıp bütünüyle türk i̇slâm kavram ve biçimleridir."

burada fuat köprülü'nün "bizans müesseselerinin osmanlı müesseselerine tesiri" adlı kitabına atıf yapılıyor. bu, aynı zamanda ortaylı'nın teziyle de çelişiyor.
seneler önce doğu batı'nın ilk sayısındaki makalesinde kullandığı "resul-i ekrem efendimiz" hitabıyla sosyal bilimler alanındaki umum komünist dinsiz tayfaya selam yollamıştır.
popülerliğinin artması akademik olarak verimliliğini çok düşürdü gibi görünüyor, zaten kendisinin çok fazla akademi ile alakası kalmadı herhalde. son yıllarda yayınlanmış önemli, özgün bir çalışması yok. aldığı atıfların çoğu da türkçe yazdığı kitaplara, haliyle uluslararası camiada akademik çalışmalarıyla tanınmadığını söylemek mümkün. isteyen google scholar'dan taratsın. kalburüstü herhangi bir akademik dergide de makalesi görünmüyor. halbuki, mesela cemal kafadar, kemal karpat, şükrü hanioğlu'nun yabancı dillerdeki makale ve kitapları yüzlerce atıf almış ve çok önemli dergilerde yayınlanmıştır; ama bu zatlar onun kadar bilinmez. .

son yazdığı kitaplardan m.kemal ile alakalı olanı zaten tam bir fecaat. litratüre bir yenilik getirmedi, bilinen ezberleri tekrar etti ve yazarın popülerliğini artırdı. akademik olarak değeri olmayan bir kitap. halbuki şükrü hanioğlu'nun princeton üniversitesi tarafından yayınlanan atatürk an intellectual biography kitabı literatürde çok önemli bir boşluğu dolduruyor, metodolojik olarak da bu alandaki çalışmalara bir yenilik getiriyor. ama bu kitap daha türkçeye bile çevrilmedi. tabi bu kadar "cahil"in olduğu bir toplumda ilber ortaylı da nasıl hareket edeceğini, nereden ekmek yiyeceğini kolaylıkla kestirebiliyor.

kendisinin elitist malumatfuruşluğuna, cemiyet insanı olmasına lafım yok ama akademik terazide ilber hocanın sanıldığı kadar bir ağırlığı yok.
ne yardan ne de serden geçen bir tarihçi. beğenir miyim kendisini, beğenirim. ancak eleştirilmeyecek yanı da yok değil.
yeni evlenenlere mobilya almayın dünyayı gezin bik bik.. diyen adam 70 yaşından sonra üç beş kuruş para için kırşehir'e belediyenin davetlisi olarak kitap imzalamaya geliyor. bir hayat nasıl mahvedilir ehehe.