matbaa – dertli sözlük
kağıt basım işlerini yapan kurum.
keşfedilmesi teknoloji adına büyük bir devrimdir, fakat daha sonra teknolojiye yenik düşmüştür.
hem teknolojiye ayak uydurmamıştır.
matbaaya gönderilen bir dosya türlü işlemlerden geçmek zorunda. rengi, kesim payı falan filan.
gutenberg tarafından icat edilmiştir. ve ilk kitap, 1455'te yayınlanmıştır. "devlet-i ali" osmanlı'da ise 274 yıl sonra 1729'da ibrahim müteferrika tarafından ilk kez matbaada kitap basımı yapıldı. bu bilgi gözü kapalı osmanlı güzellemeleri yapanlara, osmanlı'nın yanlışlarını görmezden gelenlere kulak küpesi olsun. ne körü körüne osmanlı düşmanlığı yapan sözde çağdaşlar, ne de osmanlı yüceltmeleri yapıp çağdaşlığa küfredenler... ikisi de yanlıştalar, en doğrusu herşeyi olması gereken yerde görüp eğrisi ile doğrusuyla olduğu gibi kabullenmek.
kitap basımı yapılan işletmeler.

osmanlı'ya matbaa sanıldığı gibi ibrahim müteferrika ile gelmiş değildir. 1493 yılında yahudi kökenli david ve samuel ibni nahmias kardeşler tarafından kuruldu. i̇lk kitap, yakup ben asher'in arba'ah turim eseri 13 aralık 1493'te basıldı. daha sonraki dönemde yine italyan kökenli yahudi ailesi sonsino ailesi de matbaa işiyle uğraşmıştır. 1530 tarihinde kendi matbaalarını kurmuşlardır. bu bilgi vikipedide kolayca ulaşabileceğiniz, kaynaklı ve teyitli bir bilgidir.

matbaanın yaygınlaşmamasının sebebi, hattatlık mesleğinin ve bu işle uğraşan esnafın zarara uğratılmaması ve istihdam sorununun çıkmaması nedeniyledir. matbaada buna rağmen kitaplar basılmıştır. özellikle yabancı kökenli kitaplar matbaada basılmış, medreselerde okutulan akli ilimlerde kullanılan kitaplar matbaada basılmıştır.

osmanlı'nın yanlışlarına tabi ki yanlış diyeceğiz. eleştireceğiz, eksik yanlarını gösterip aynı eksikliklerle yola çıkmamaya özen göstereceğiz. eksik ve noksanlardan dersler çıkaracağız, hataları tespit ettikten sonra değerlendirmesini yapacağız. ama bunları kpss kitaplarından, lise tarih kitaplarından aşırılmış bilgilerle değil de daha profesyonel yaklaşımlarla yapmalıyız. yoksa, mesele sadece matbaanın yaygınlaşıp yaygınlaşmaması meselesi değildir. en basitinden osmanlı'nın kendi hukuk sistemini yenileyip tahkim ve tedvin etmesine müsaade edilmedi. bu da bizzat batıyı refere ederek, batının kötü bir kopyası olması ısrarındaki memurların çabaları ile oldu.

evet, yeni bir dünya kuruluyor. yine biz yerimizde sayıyoruz. ama bu bizim batıyı yakalayamadığımız için değildir. bilakis batının teşvik ve tahrikleri ile gayretimizi yanlış yerlerde sarfetmemizden kaynaklanmaktadır. buna en güzel örnek, arap baharı'nın meydana getirdiği iktidar şehvetinin tüm benlikleri sarmasıyla oluşan menfi gayretlerdir. suriye'de yaşanabilecek sözde devrime sarfettiğimiz gayret, bugün ülkemize kan, gözyaşı ve terör olarak dönmektedir. dahası da suriye'de yüzbinlerce insanın ve dahi yüzbinlerce müslümanın ölmesine neden olmaktadır. haklı veya haksız bir girişim olduğundan öte, islam hukuku'nda devrim diye bir kavramın olmaması mevzusu da başlı başına altının çizilmesi gereken konudur. iç savaş islam tarihinde tasvip edilmediği halde kanlı bir iç savaşın hangi fıkha yani hangi kanuna göre işletildiği ise soru işaretleri oluşturmaktadır. şii fıkhı mı, yoksa roma fıkhı mı?

batının bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri ile ilgili daha önce bir çok yazı kaleme aldım.

islam terakkiye manidir

#431399

#451395

#452413

#451387

#451391

bu değerlendirmelerin ardından çözüm önerileri sundum.

#464903

#395897

#395899

#396125

bunlarla ilgili çalışmalar yapmayıp batıyı örnek alarak sistemler kurmak kolaycılığa kaçmaktır. zaten bu ülkenin son 200 yıldır yaşadığı sıkıntı da buradan gelir. kendi ülkemize doğru düzgün adaleti tesis edecek yerli bir sistem kurmadan dünyanın süper gücü olma hayalleri kurmak başlı başına facia idi. islamcıların devrim retorikleri ve dünya sistemine dair romantik eleştirileri ve üstüne sloganik yaklaşımları bizi bu hale getirdi. sözlükte ilk günden beri islamcılığı eleştirdim. islam toplumlarının ve müslüman gençliğin islamcılık belasından uzaklaşması gerektiğini iddia ettim. üstüne muhafazakar olmamaları gerektiği vurgusunu da yaptım. muhafazakarlığa da ciddi eleştiriler getirdim.

#446553

muhafazakardan dava adamı olmaz

islamcılığın üç şekli

halbuki bunları bizden daha iyi bilen tecrübeli mütefekkir abilerimiz, gazete ve dergi köşelerinde ısrarla islamcılığı savundular. müslüman gençliği islamcılığa kanalize ettiler. türkiye'nin muhafazakarlaştığına sevindiler, güldüler, eğlendiler. bizler muhafazakarlığın ilkesizliği beraberinde getirdiği, menfaatçiliği beraberinde getirdiği vurgusunu yaparken, bir başka taraftan bu eleştirileri yapmayı türkiye'nin islamlaşmasına bir eleştiri olarak lanse ettiler. islamcılık adı altında batının ve onun değerlerinin islamlaştırılmasına karşı çıktığımızda inatla islamcılık=müslümanlık kodlaması yaptılar. bunlara rağmen bizler eleştirilerimizi devam ettirdik.

mütefekkir kıtlığı

müslümanların kendi düşünce sistemini kurmasının gerekliliği

vb. vb.

islamcılık hakkında yazdıklarımız ve islamcıların hazırcılık ve kolaycılığa olan teamüllerinden ötürüdür. birçoğunun da islam'ın temel ahkamından habersiz islam alemi'ni kurtarma çabalarından ötürüydü. itikadsız, herhangi bir hukuk kaidesi gözetmeden daha da ötesi adaleti sloganlaştırıp bir hukuk ortaya koymadan islam alemi'nin başına bir illet gibi sarılmalarından ötürüdür.

bizlerin burada yazdıkları tabi ki okunmuyor. ama bizler elimizden geldiği kadar uyarmaya gayret ettik. çözüm önerileri sunmaya gayret gösterdik. ama sloganlar, icraatten daha tatlı geldi. fikir ortaya koymak ve aksiyona talip olmak zor geldi. çaresizlik yüzünden yine batı refere ediliyor. belki bir yüzyıl daha batı refere edilmeye devam edecek. tek sebebi de kolaycılık ve menfaatlerin icraatlerden ağır basmasıdır. belki batının teşvik ve gayretleri bu konuda etkilidir ama en büyük sorun gazete ve dergi köşelerinde şaircilik oynayan ve mütefekkir edasıyla sloganlar atan abilerimizin kolaycılığa kaçmalarıdır. ehl-i sünnet alimlerimizin ise çağı yakalama gayretlerindeki noksanlıklar ve derin suskunluklarıdır.