risale-i nur cemaati içerisinde okuyucu veya yazıcı ayrımı yoktur. bu farklı grupları birbirinden ayırmak için sonradan başkaları tarafından verilen isimlerdir. ne risale-i nur'da ne de üstad'ın döneminde böyle bir ayrım yapılmamıştır.
çok parçalı bir grup olduğunu biliyoruz ve bu gruplar çeşitli yönleriyle birbirinden ayrılıyor. bu yüzden nur cemaati deyip de yaptığımız tüm sosyolojik değerlendirmeler çok sığ ve yüzeyseldir. bugün fetöcüler de yeni asyacılar da, doğuda silahlı mücadele yöntemi takip eden gruplar da, aczimendiler de, youtube'daki gevşek adamlar da kendilerinin nur cemaati olduğunu iddia ediyor. bu yüzden ne üzerine konuştuğumuzu önce belirlemek gerek.
daha önce de belirttiğimiz gibi üstad'ın hayrul halefi olarak belirlediği ahmed husrev altınbaşak'ın hizmet tarzını takip etmeyen her grup üstad'ın bilerek veya bilmeyerek hizmet çizgisinin dışına çıkmıştır. itaat etmeyip kendi başına hareket eden bu grupların kısa zaman sonra menfaat saikiyle tekrar bölünmeleri, bir kısmının siyasete girmesi risalei nur hizmetine büyük zarar vermiştir. burada devletin cemaati bölme çalışmaları da unutulmamalı. cemaatin içerisine sokulan bir çok ajanın bu bölünmelerde rolü vardır, fetö de bu bağlamda okunmalı.
bir de daha önce söylediğimiz tek tipleşme ve içine kapanma yine belli grupların suistimallerinden kaynaklanıyor. yoksa kuran'ı kerimden feyzini alan risalei nurlar okumuşundan cahiline, başbakanından (#448066) çobanına kadar herkesin imanını kurtarmasına, izni ilahi ile, vesile olur.
said nursi'nin hayatına gelince; aslında üçüncü said diye kesin bir ayrımla belirtilen bir dönem yoktur. üstad bunu sadece bir kere ruhi haletindeki değişimi anlatmak için kullanmıştır. nitekim son döneminde de dünya işlerinden uzak durduğunu, terki dünya prensibini benimsediğini biliyoruz. bu son on yıllık sürede farklı olarak üstad'ın talebe yetiştimeye ehemmiyet verdiğini ve hizmeti ve neşir faaliyetlerini yaymaya çalıştığını görüyoruz. bu faaliyetleri daha hızlandırmak ve kolaylaştırmak için siyasilerle temas kurmuş ve onlara mektuplar yazmıştır. burada doğrudan bir siyasi faliyet yok. dolaylı olarak nur hizmetinin önünü açmak için siyaseti kullanıyor. bunun haricinde bu dönemde üstad'ın iman hizmeti ile siyasetin aynı anda yürümeyeceğine dair görüşünde bir değişiklik olmuyor. demokratlara oy verme de yine islami hizmetlerin önünü açmak, müslümanları rahatlatmak içindir. yoksa said nursi'nin bu dönemde de aktif olarak siyasi parti işlerine karışma veya talebelirini bu yönde teşvik etme gibi bir faaliyeti olmamıştır. zaten ömrünün en heyecanlı zamanda, şöhretinin saraya kadar gittiği dönemlerde siyaseti terk eden üstad'ın yetmiş yaşından sonra tekrar siyasete dönmesi mantıklı görünmüyor.
abdulhamid mevzusu da çok çarptırılıyor. bu dönemde istibdad var mı var. medrese talebelerine, alimlere baskı uygulanıyor mu evet uygulanıyor. bizim vatan şairi dediğimiz zat o dönem için abdulhamid'e safahat'te açıkça, alenen küfür ediyor. yine o dönem bir çok aydının abdulhamid'in istibdad rejimine karşı çıktığını biliyoruz. bu adamlar bunları sadece vehimlerinden mi yazıyor acaba. üstad o dönem meşrutiyeti ve hürriyeti savunuyor. dört halifenin seçimle geldiğini biliyoruz. burada daha islami olan zaten salatanat yerine meşrutiyettir, üstad da burada bunu savunuyor. yine islamda bireyin hürriyetine devlet tarafından taciz zaruret durumları haricinde yasaktır. abdulhamid'in devletçiliğinin karşısına üstad da ferdi ve adaleti öne plana çıkarmıştır. üstad abdulhamid'in şahsına ve hilafet makamına asla söz söylememiştir. nitekim abdulhamid için veli padişah dediğini de biliyoruz. burada devletin otoritesi karşısında ferdin hürriyetinin ve adaletin zedelenmesinin önüne çıkılmıştır.
yine burada abdulhamid'in de said nursiyi anlayamama talihsizliğine düştüğünü görüyoruz. yoksa asrın bu iki dahisi böyle trajik bir tartışmaya konu olmazdı. üstad doğu'da kuracağı medrese için sultan ile görüşmek istiyor. osmanlı'nın çöküşünün ilim ve diyanet cephesinden geldiği açık. üstad'ın burada fen ve din ilimlerini birleştirecek, kürtçe ve türkçe eğitim verecek bir medrese hayali bugün bile tartışılması gereken bir mevzu. abdulhamid'e bu teklifi sunuyor ve yanındaki adamları hakkında da "münhasif yıldızı darülfünun et" şeklinde uyarıda bulunuyor. abdulhamid'in sarayında birçok masonun bulunduğunu ve yakın adamlarının hain olduğu sonradan ortaya çıkıyor. fakat talihsizlik o ki, abdulhamid yakınındaki adamların kışkırtmasıyla said nursi'yi tımarhaneye attırıyor. abdulhamid'in hal kararının verildiği meclis toplantısını yöneten zat abdulhamid'in sıfırdan sadrazamlığa çıkarttığı bir paşadır. yine hal kararını bildirmek için yıldıza çıkanlardan birisi de sultanın eski yaveridir. üstad bu mevzuda haklı çıkıyor ama iş işten geçiyor.
bana göre üstad'ın temsil ettiği akım cumhuriyetin temel ideolojisinin karşısında müslümanların nadir istinad noktalarından birisi olmuştur. kemalist rejimin nur cemaatiyle bu denli fazla uğraşması, üstad'ı sürgünlere yollaması hep bu kurucu ideolojinin korkularından kaynaklanmaktadır. bugün üstad'ın hareketi, küfrün ilim ve fenden geldiği bu zamanda iman kurtarmak için harikulade bir reçetedir. herkes üniversite ortamlarında bulunuyor hepimiz görüyoruz. insanlar buralarda rahatlıkla küfürlerini yayıyorlar, tanrı kavramıyla dalga geçiyorlar. pozitivist bilimin merkezi olan bu üniversiteler küfrün de kaynağı oluyor. peki şu zamanda bizim müslümanlar olark bu küfür hareketine karşı elimizde ne var. bu insanlara evliyaların menkıbelerini anlatamayız. kuran'ı kerim ayetlerini ve efendimiz'i zaten kabul etmiyorlar. üstad'ın metodu bu açıdan çok değerlidir. şu zamana kadar da kurucu ideolojinin ve materyalist felsefenin tahrifatına karşı koymuştur.
çok parçalı bir grup olduğunu biliyoruz ve bu gruplar çeşitli yönleriyle birbirinden ayrılıyor. bu yüzden nur cemaati deyip de yaptığımız tüm sosyolojik değerlendirmeler çok sığ ve yüzeyseldir. bugün fetöcüler de yeni asyacılar da, doğuda silahlı mücadele yöntemi takip eden gruplar da, aczimendiler de, youtube'daki gevşek adamlar da kendilerinin nur cemaati olduğunu iddia ediyor. bu yüzden ne üzerine konuştuğumuzu önce belirlemek gerek.
daha önce de belirttiğimiz gibi üstad'ın hayrul halefi olarak belirlediği ahmed husrev altınbaşak'ın hizmet tarzını takip etmeyen her grup üstad'ın bilerek veya bilmeyerek hizmet çizgisinin dışına çıkmıştır. itaat etmeyip kendi başına hareket eden bu grupların kısa zaman sonra menfaat saikiyle tekrar bölünmeleri, bir kısmının siyasete girmesi risalei nur hizmetine büyük zarar vermiştir. burada devletin cemaati bölme çalışmaları da unutulmamalı. cemaatin içerisine sokulan bir çok ajanın bu bölünmelerde rolü vardır, fetö de bu bağlamda okunmalı.
bir de daha önce söylediğimiz tek tipleşme ve içine kapanma yine belli grupların suistimallerinden kaynaklanıyor. yoksa kuran'ı kerimden feyzini alan risalei nurlar okumuşundan cahiline, başbakanından (#448066) çobanına kadar herkesin imanını kurtarmasına, izni ilahi ile, vesile olur.
said nursi'nin hayatına gelince; aslında üçüncü said diye kesin bir ayrımla belirtilen bir dönem yoktur. üstad bunu sadece bir kere ruhi haletindeki değişimi anlatmak için kullanmıştır. nitekim son döneminde de dünya işlerinden uzak durduğunu, terki dünya prensibini benimsediğini biliyoruz. bu son on yıllık sürede farklı olarak üstad'ın talebe yetiştimeye ehemmiyet verdiğini ve hizmeti ve neşir faaliyetlerini yaymaya çalıştığını görüyoruz. bu faaliyetleri daha hızlandırmak ve kolaylaştırmak için siyasilerle temas kurmuş ve onlara mektuplar yazmıştır. burada doğrudan bir siyasi faliyet yok. dolaylı olarak nur hizmetinin önünü açmak için siyaseti kullanıyor. bunun haricinde bu dönemde üstad'ın iman hizmeti ile siyasetin aynı anda yürümeyeceğine dair görüşünde bir değişiklik olmuyor. demokratlara oy verme de yine islami hizmetlerin önünü açmak, müslümanları rahatlatmak içindir. yoksa said nursi'nin bu dönemde de aktif olarak siyasi parti işlerine karışma veya talebelirini bu yönde teşvik etme gibi bir faaliyeti olmamıştır. zaten ömrünün en heyecanlı zamanda, şöhretinin saraya kadar gittiği dönemlerde siyaseti terk eden üstad'ın yetmiş yaşından sonra tekrar siyasete dönmesi mantıklı görünmüyor.
abdulhamid mevzusu da çok çarptırılıyor. bu dönemde istibdad var mı var. medrese talebelerine, alimlere baskı uygulanıyor mu evet uygulanıyor. bizim vatan şairi dediğimiz zat o dönem için abdulhamid'e safahat'te açıkça, alenen küfür ediyor. yine o dönem bir çok aydının abdulhamid'in istibdad rejimine karşı çıktığını biliyoruz. bu adamlar bunları sadece vehimlerinden mi yazıyor acaba. üstad o dönem meşrutiyeti ve hürriyeti savunuyor. dört halifenin seçimle geldiğini biliyoruz. burada daha islami olan zaten salatanat yerine meşrutiyettir, üstad da burada bunu savunuyor. yine islamda bireyin hürriyetine devlet tarafından taciz zaruret durumları haricinde yasaktır. abdulhamid'in devletçiliğinin karşısına üstad da ferdi ve adaleti öne plana çıkarmıştır. üstad abdulhamid'in şahsına ve hilafet makamına asla söz söylememiştir. nitekim abdulhamid için veli padişah dediğini de biliyoruz. burada devletin otoritesi karşısında ferdin hürriyetinin ve adaletin zedelenmesinin önüne çıkılmıştır.
yine burada abdulhamid'in de said nursiyi anlayamama talihsizliğine düştüğünü görüyoruz. yoksa asrın bu iki dahisi böyle trajik bir tartışmaya konu olmazdı. üstad doğu'da kuracağı medrese için sultan ile görüşmek istiyor. osmanlı'nın çöküşünün ilim ve diyanet cephesinden geldiği açık. üstad'ın burada fen ve din ilimlerini birleştirecek, kürtçe ve türkçe eğitim verecek bir medrese hayali bugün bile tartışılması gereken bir mevzu. abdulhamid'e bu teklifi sunuyor ve yanındaki adamları hakkında da "münhasif yıldızı darülfünun et" şeklinde uyarıda bulunuyor. abdulhamid'in sarayında birçok masonun bulunduğunu ve yakın adamlarının hain olduğu sonradan ortaya çıkıyor. fakat talihsizlik o ki, abdulhamid yakınındaki adamların kışkırtmasıyla said nursi'yi tımarhaneye attırıyor. abdulhamid'in hal kararının verildiği meclis toplantısını yöneten zat abdulhamid'in sıfırdan sadrazamlığa çıkarttığı bir paşadır. yine hal kararını bildirmek için yıldıza çıkanlardan birisi de sultanın eski yaveridir. üstad bu mevzuda haklı çıkıyor ama iş işten geçiyor.
bana göre üstad'ın temsil ettiği akım cumhuriyetin temel ideolojisinin karşısında müslümanların nadir istinad noktalarından birisi olmuştur. kemalist rejimin nur cemaatiyle bu denli fazla uğraşması, üstad'ı sürgünlere yollaması hep bu kurucu ideolojinin korkularından kaynaklanmaktadır. bugün üstad'ın hareketi, küfrün ilim ve fenden geldiği bu zamanda iman kurtarmak için harikulade bir reçetedir. herkes üniversite ortamlarında bulunuyor hepimiz görüyoruz. insanlar buralarda rahatlıkla küfürlerini yayıyorlar, tanrı kavramıyla dalga geçiyorlar. pozitivist bilimin merkezi olan bu üniversiteler küfrün de kaynağı oluyor. peki şu zamanda bizim müslümanlar olark bu küfür hareketine karşı elimizde ne var. bu insanlara evliyaların menkıbelerini anlatamayız. kuran'ı kerim ayetlerini ve efendimiz'i zaten kabul etmiyorlar. üstad'ın metodu bu açıdan çok değerlidir. şu zamana kadar da kurucu ideolojinin ve materyalist felsefenin tahrifatına karşı koymuştur.