yalnızlık – dertli sözlük
i̇nsanın aciz anlarında fark ettiği gerçek.

allah bizi fert fert yaratmış, kendine muhatap kılmış sonra çeşitli bağlarla; kandan, gönülden bizi bağlayarak dünya meydanına göndermiş.

bu bağlarımızda duygusal dalgalanmalar olduğunda sonra unutmak kaydıyla anlıyoruz gerçeği. evet yalnızız. hem de dibine kadar...

anne babamı, anne babam olarak yaratmasaydı; onların kalplerine muhabbet, bana karşı da merhamet koymasaydı bana kim bakardı?

aramızdaki bağları unutturun, işte o zaman mahşer meydanı ortaya çıkar. tek tek tek..
çok farklı, değişik biri miyim?... bilemiyorum. değişime karşı da değilim ama neden her tanıdığım kişi ya da kişiler ben onları olduğu gibi kabul ederken beni değiştirme işine girişiyor. en yakınlarım bile. onların istediği gibi olmadım, olamam da... hayır, marjinal biri de değilim emin olun. giyim, kuşam, yaşam... herkesten daha herkes gibi. toplumun genel kabulü olan ama benim kabul edemediğim bazı şeyler var sadece. ama hani bunlar bu kadar uçurum oluşturur mu ilişkilerde? neyse... onların istediği yönde değil farklı yönlerde değişim gösterdiğim vakit ya yüküm ya yokum... en yakınlarıma bile. i̇şlerine geldiğin de işlerine geldiğim kadar. genel olarak da yetersizim onlara göre. ne yaparsam yapayım. en yakınlarım için böyleyken diğer kişilerle olan ilişkilerimin farklı olmasını beklemek belki biraz fazla. benim lügatim de tek bir kelime kalmış gibi artık. o kelime de "tahammül" ben insanlara onlar bana. şöyle bir düşünün... kendimi bildim bileli tahammül edilen ve eden... kapkaranlık bir yalnızlığa gömülmüşken benden hayat kurmamı, evlenmemi falan bekliyorlar. garip. eşime ya da olursa çocuğuma koskoca yalnızlığımdan başka verecek bir şeyim yok ve onları sonsuz bir tahammüle zorlamak ne kadar acımasızca. abartıyor muyum? belki.

ömür boyudur. ahirete göçtükten sonra son bulacak ve dostlarımızla kavuşacağız inşallah.
tekliği ifade eden kelime. bazen yalnız kalmak iyidir. kafa dinlemek için.
bazen de yalnızlık kötüdür. depresyona sebep olabildiği için.
hakkında uzun bir yazı yazıp bir türlü düzenlemeye fırsat bulamadığım mesele... kısa bir paragrafı şöyle:

i̇nsandaki tabii mahremiyet hissi kendisini sadece bedende değil, kalp ve akılda da gösterir. bir insan, vücudunda bazı yerlerin gözükmesinden rahatsız olduğu gibi aklından ve kalbinden geçenlerin de faş olmasından rahatsız olur. hatta bazen insanın kalbinden/aklından öyle şeyler geçer ki kendisi bile bunları duymak istemez, kulak tıkar. bir başkasının bunlara vakıf olması ise sanki o insanı insan yapan şeyin ortadan kaldırılması anlamına gelir. kişi bundan korkar ve uzaklaşır. i̇şte insanı yalnız kılan asıl şey bu mahremiyet hissinin sağladığı şahsiyettir.
az evvel okunan akşam ezanı ansızın ne kadar yalnız olduğumu ve aslında bu yalnızlığımın çok küçük yaşlarımdan itibaren süregeldiğini hatırlamama sebep oldu. bazen bu duruma alışmam gerektiğini düşünüyor bazen de senelerdir alışamamışsın bu alışalacak bir şey değil aşılacak bir şey diye düşünmeden edemiyorum.
yalnızlığıma her geçen gün daha da gömülüyorum. akşamları ışıkları açmak rahatsız ediyor, bisikletle yolu uzatmak pahasına daha sakin yolları tercih ediyorum. biraz... ya da belki ufacık bir fırsat bulsam... az biraz geçimlik bir şey ayarlayabilsem... ufak bir arazi ve ufak bir ev... ev de denilmez ya kulübe... i̇nsanlardan, insanlıktan pek bir umudum yok diyebilirim. anlaşılmama işini çoktan geçtim, artık anlamak da istemiyorum. i̇nsanlık için daha iyi bir dünya da mümkün değil sanırım... bu yüzden kasamıyorum. bilemiyorum. yalnızlık... bazen düşünüyorum... bir insan için yok sayılmak mı ve ya varlığının anlamsızlığı mı yalnızlık sebebi? şikayetçi değilim. şükür. sadece artık insanlar içine karışmamı gerektirmeyecek bir imkan arıyorum. belki biraz daha yalnızlık denilebilir. ama nasıl?
olgunluk ölçütüdür. bir insan yalnızlığına katlanabildiği oranda olgundur nazarımda. kendi iç alemimize dalabilmek için yalnız olunan anları iyi değerlendirmek gerekir. yalnızlığımıza katlanmayı öğrendiğimiz an yuva kurabilir, insanlarla sağlıklı iletişim kurabiliriz.