minimal öykü denemeleri – dertli sözlük
sözlük yazarlarının kısa öykü denemeleridir.

"küçük kızı pantolonunu çekiştirdi.
gerekli olan "masumiyet"in her vakit yanıbaşında oluşuna sevindi.
tüm kapıları açıktı yolların, hepsini bir aile olabilmeye çevirdi.
bu kez aynaya bakarken üzerinde duran role yabancılık çekmedi."
bugün hava daha bir sıcaktı onun için. elinde iş elbiselerinin olduğu poşet, ayağında plastik terlikler sürte sürte ayaklarını gidiyordu işe.

çok fazla kazanamıyordu ama eşinin istediği yeni ayakkabıları almıştı. bilirdi zaten çok pahalı şeyler hiç istememişti onu kırmamak için. çocuklar bile çok çocuk olamamışlardı bu yüzden. çocukça istekleri hiç olmamıştı.

i̇şte sıcak yine bastırdı omuzlarına. sabahın bu saatinde böyle ise yazın ortasında kim bilir nasıl sıcak olurdu. nefes alırken bile yoruyordu bu sıcak adamı.

yaş ilerlemişti belki ondan bu yorgunluğum diye düşünürken kendi kendine, bir adım attı yola. sonra bir adım daha, sonra sağ tarafında bir acı. ama çok şiddetli bir acı. havadayken gözleri sadece bir araba ve trafik ışıklarını gördü adam.

yere düştüğünde ağzında acı bir tat vardı. sıcak bir kan.

oracıkta öldü adam.

11/07/2011

http://istanbuldusleri.wordpress.com/page/2/
o gün gök tekin değildi, bezemişti ne kadar karanlık renk varsa kendine, kara bulutlarda yürüyordu gök çatıda. o gün o göğün altındaki insanlar da müsterih değildi, karmakarışık bir buhran içindeydiler. sola gidenler, sağa dönenler, sağ mı sol mu diye ayaklarını dans pistinde hissedenler. ama bu dans pisti, daha çok ağıt yakan kadınların o bedeni istimlak etmiş acının bir zelzelesi gibiydi. bir de kendilerini kendilerinden dilenen banka kuyruğundaki insanlar vardı, simitçiler olmaz mı, bir de susam kokusu, keskin, kışkırtıcı ama iştahsızlığa kurban giden bir duruş ile camekanın ötesindeydi. cama simitçinin kirli sakalı düşmüştü, ne ayıp, hijyen olmalıydı, suretinde bulunan kılların kafasını kesmeli, sinek kaydı bir traş olmalıydı. olmamıştı. olmaz olsun diye mırıldanan bir adam vardı, hemen simit tegahının köşesinde. ne olmaz olsun diye bakışlarıyla soru soran ona yakın bir iki kişi de vardı. birinin tek gözü âmâ, diğeri de topaldı. üstündeki kirli pasaklı libaslara bakılınca bunların dilenciler olduğu anlaşılıyordu. ama bakınca işte. ben mimiklerine ilkin odaklandım, ondan es geçtim üstündekileri, sosyal sınıflarını remz eden libaslarını. libaslar bir yana dursun, şu maskeler ne arsız, maskeler ne namusuz bir şey. dilenciler insanların merhamet duygusunu cilalıyor ve bu cila kendilerine maddi edinim ve birikimler sağlıyordu...
yatağında uzanıyordu.battaniyesini bütün vücudunu kapatacak ve hiç hava almayacak şekilde sarıp sarmalamıştı kendine.soluk alıp vermesiyle şimdilik ısınabiliyordu.yarın sabah ki ders aklına geldi.nasıl uyanacağım diye geçirdi içinden.çok yorulmuştu bütün gün.hem yarın tekrar marangozun yanına gitmesi gerekiyordu.yarın da derse giremezdi.bütün bunları düşünürken nefessiz kaldığını farketti ve kafasını battaniyenin altından dışarıya çıkarttı.odanın soğuk havası ciğerlerine dolmuştu.sonra tekrar girdi battaniyenin altına ve düşünceleriyle düşlere daldı.ertesi gün her zamanki gibi uyandıktan sonra odanın rutubetli tavanına bakınırken buldu kendini.sonra battaniyesini omuzlarına atıp yataktan çıktı.koridorun sonundaki saate doğru ağır adımlarla yürüdü.koridordan dönüp banyoya doğru ilerledi.aynadaki yenilgin yüze alaycı bir yabancı bakışı fırlattı.buz gibi suyla yüzünü yıkadı.sanki su ne kadar soğuk olursa yüzündeki,içindeki o bütün pişmanlık,sefillik ve yenilgi duygusu o kadar çabuk temizlenip suyla birlikte akıp gidecekti.musluğu kapattı ve gözlerini yere devirip banyodan çıktı.tekrar aynadaki yüzü görmeye cesareti yoktu.yüzünü kurulamadan dışarı attı kendisini.hava soğuk ve sertti dayanamayıp ceketinin koluyla yüzünü kuruladı.başı öne eğik,hızlı adımlarla sanki hiçbir şey görmek istemiyormuşçasına marangozun yolunu tuttu.
sabah uyandığında aklına ilk gelen şey uzun süredir uğramadığı ''dertli sözlük'' oldu. içinde yazarlığa tekrar başlamak için bir arzu belirmişti.

kaç yıl geçmişti ki: beş mi altı mı? yoksa daha fazla mı? bilgisayarının ekranında ana sayfa belirdiğinde gözü sol frame e kaydı. ''yine aynı meseleler'' dedi gülümsedi.

kullanıcı adını girdi. sonra şifre... şifre neydi ki? unutmuştu. hatırlamaya çalıştı.

ilk yazar olduğu zaman giriş bilgilerini ne olur ne olmaz diye not defterine geçirmişti. şimdi o defteri bulmak lazımdı. kitaplık dolabını biraz karıştırdı. nihayet bulabilmişti. sayfaları çevirdi:

''16. 06. 2020
bugün dertli sözlükte yazar oldum. doğum günümde kayıt olup beş tanım girmiştim. iki günde kabul ettiler. çok sevinçliyim. allah mahcup etmesin '' yazıyordu. yanında da gülücük ve kalp çizimleri.

yan sayfalarda da kendi yazılarını gördü. ne çok, hepsinin başında da tarihleri... bir süre yazılarında göz gezdirdi. ''her şeyi ne de çok kafama takıyormuşum'' diye düşündü.

sayfaları biraz daha karıştıracaktı ki yeni uyanmış kızının emekle emekleye odaya girdiğini gördü.

sevip kucağına aldı sonra tekrar bilgisayara döndü. şifreyi girdi. ''giriş başarılı''

bildirim kutusu oylar ve favorilerle dolmuştu.

''demek ki yazdıklarım ben yokken de okunmuş. hem de sevilmiş.'' diye geçirdi içinden.

başlıklara tıklayıp yazılanları tek tek okumaya başladı. meseleler aynıydı ama başlıklar; yeni üsluplar, yeni yorumlarla donanmıştı.

içinde bunca yıldır sözlüğü boşlamanın pişmanlığıyla ama yeni de bir heyecanla tanımlarını girmeye başladı.

kızı ise o sırada başını omzuna koyup çoktan uyuklamaya başlamıştı bile...
avluda insanlar geziniyor. hepsi de silahlı. sağa sola bakınıyorlar, arkalarını kolluyorlar.yere yığılmış onlarca ceset. yanı başlarında annelerinin eteğinden tutmuş çocuklar. bir rüzgar esiyor asma yapraklarının arasından. tenekedeki sardunya bir çiçeğini bırakıyor toprağa.''onlar da ölmüşler mi baba?''''ruhları ölmüş yavrum. çok uzun zaman önce ama şimdi sessiz ol. biri bu tarafa geliyor.''
kalabalığın içinde biri var. bir çocuk. üstü başı toz içinde, saçları dağınık.
gözlerini uzakta bir noktaya dikmiş, çatık kaşlarıyla öylece dikiliyor. sırt döndüğü korkutulmuş insanlar, sıkılmış yumruk ve dişlerin alıcısı değil.
o, tahta atların ve uykudan önce masallarının adamı değil. ona düşen, bombaların gölgesinde yaşamak; intikam her an uyanık.
bin yıllık hesaplaşmalardan kalma nasır tutmuş elleri sıkıntıyla göğsünü sıvazlarken, dost bir el ansızın çıkagelip merhameti gönlüne kar gibi yağdırınca, sabırla biriktirdiği tüm o barutlarla karışıyor.
i̇çerisine düştüğü kopkoyu yalnızlık fezasını aydınlatacak bir meşale olması niyetiyle çıkmıştı yolculuğa, ruhunun gün be gün çoraklaştığı o sıcak diyarlara... belki de aklını ve gönlünü esir alan duygusuzluk, sevgisizlik, bilinmezlik ve atalet heyulalarından kurtulmak için çırpındıkça daha da içine battığı dev kum şelaleleri içinden kendisini kurtaracak bir ip arayışındadır. bu bedevinin uzun çöl seferinde nazarlarını istila eden karamsarlık hicapların ardından gördüğü cennet misali vaha serabı, su ve serviler ancak bir rüya olabilmişti. anlamın ve anlamsızlığın, var oluşun ve yok oluşun, olmanın ya da olmamanın birbirinden ayrıldığı o incecik çizgi üzerinde yürümekte ısrar eden gönlü ıslak bedevi gökyüzündeki yıldızlara hasret kalmış, koyu bir bulut semayı kaplamış. o perdenin yırtılması ve yok olması için ellerini semaya kaldırıp dua etmekten başka bir çıkar yolu olmadığını anladığında yürümeyi bırakmış. avuçlarını açmış ve gönlündeki ıslaklık gözlerine yaş olarak aksetmiş. gözleri dolmuş ama ağlayamamış. çünkü ağlamayı hak etmediği düşüncesinden kendisini alamıyormuş.
kırıldığın yerlerden çiçek aç.
sev yaralarını,yenilmişliklerini,başarısızlıklarını.
onlar sana gerçekleri görmen için yaşatıldı.
hakikatleri bilmen için..
hepsini sev, kızma artık.
affet,ama önce kendini.
kırıldığın yerlerden çiçek aç.
kırılmak bir insana bu kadar yakışır.
sessizleştirir seni. kendini dinlemeye başlarsın.
sessizleşirsin.ne garip değil mi her şey kırılırken ses çıkartır çat,pat.. kalp kırılırken,yürek dağılırken,hayaller yıkılırken ses çıkmaz hiç..
elhamdülillah de. sesimi duymayı,sesini duymayı bana ikram ettiğin için rabbim.
kırıldığın yerlerden çiçek aç.
her şeye rağmen çiçek açanlarında kırılmışlığını görerek.
bak toprağa.kırılmış,yarılmış..çiçekler açmak i̇çin.
çiçekler açsın diye.